Pages

20120706

1.Army Askeri

 (Nik: “Löemid”)

Yalan yok. Korkuyorum. Çok kalabalıklar. Korktuğum için utanıyorum. Üniformayı giymek zorunda kaldım. Hayır demeye utandım. Utancım inancımaydı. Dedemin bana bakışları yüzünden uzaklaşamadım. Ne olduğunu anlayamıyorum. Onlar çok kalabalık. Anlıyor musun? Hepsi kararlı görünüyor. Beyaza bürünmüşler. Acaba haklılar mı? Biz yanıldık mı? Bir yalanın peşinden mi gidiyoruz? Yoksa yoksa diye diye! Ölüm mü peşimizde? Bizi kandıranlar nerede? Kim için savaşacağım ben? Daha çok gencim. Yaşım 21. Anlıyor musun! Ben bir A.F. askeriyim. Mesleğim tabiat üzerine. Dünyayı yeşertme uzmanıyım. Savaş benim neyime? İki tarafta savaşta yıkacak, yakacak, can yakacak. Savaşmadan olmuyor mu? Çözüm bulamazlar mı? Paylaşamadıkları ne? Ben ölünce mi iş çözülecek? Ölürsem nereye gideceğim? Evet inanıyorum ama ya yanılıyorsam? Doğru tarafta mıyım? Söz verdikleri gibi mi olacak? TakTik leri doğru mu? Savaşta neden geriye çekilirler ki!

Sakinim şimdi. Bunlar savaş kararı çıkıp süfyaniler üzerimize saldırdığında üniformalarını terk ederek uzaklaşan arkadaşlarımın ardından aklımda dolananlardır. Biraz daha iyi oldum. Yaklaşımlar değişti. Düşman ilk aşamada sert görünmedi. Bizden toplu esirler alıyorlar ve bu esirleri bize izlettiriyorlar. Benim görev saham nokta olarak Karadenizin batı güney kıyılarında SiNoP’da. Bize kısaca SNP diyor subaylar. Erime oranımız yüzde 20. Hiç fena bir oran değil. Diğer alanlarda bu oran %70’i bile bulabildi. Kaçtı çoğu arkadaş. Ölmek zor geldi onlara. Bana da zor geldi ama üniformayı terk etmedim en azından. Dedem holovizyondan seslendi de ikna oldum. İlk açıklandığı günde korku ile ecel sınavını verdik daha düşmanla vuruşmadan. S.A.F. askerlerinin böyle bir sınavı olmadı. Onlar savaşmak zorundalar. Ama biz otonom hakkımızı kullandık. Dileyen sivil göreve geçti ve sıvıştı. Onları hemen Warnizon sahalarının da arkasındaki yedek kullanım alanlarına attılar. Hoş bir yolculuk olmalı onlar için. Üniformalarını çıkaranların kendilerini çıplak hissetiklerini duydum. Onlara garip bir sivil çalışma kıyafeti vermişler. Bir kısmı utanmış bunu giyerken. Bir kısmı gizlice kaçmaya çalışmış. Bizim alayın askerleri şanslıydı. Onlar güvende iken kuzeye alındılar. Aşağıdaki alaylarda kaos yaşanmış. Üniformalarını terk edenler emirlere uymayarak savaşta tarafsız görünen alanlara kaçmaya kalktılar. Onlar vuruldu. Süfyaniler kenarları tutmuş, haberleri yok. Savaşın bütün yılları boyunca başıma gelenleri sıralayamayacağım. Zira savaşın ilk yılında can verdim ben. Tüm Army daha birkaç ay dolmadan mücadeleden vazgeçti ve toplu olarak OrKom düzeyinde teslim anlaşması imzaladı. Subaylar kendilerini kurtardı. Savaş üniformaları ve üzerindeki tüm WembArmy logoları ve işaretleri sökülecek ama barış modunda giyilen üniformalar üzerinde kalabilecekti. Onları güvenli saydıkları esir beldeleri bekliyordu. Üstelik esaretlerini kendi Fed sahasında tutma konusunda süfyani liderinin sözüne güvenmişlerdi. Bizim gibi az sayıdaki alt alay alanları direndi. Teslim olmayı kabul etmedi. Düşen son alaylardan birinde savaştım.

1.Army sahasında En çetin savaşlar, Toros zirvelerinde tutunmaya çalışan, kuzeye çekilme emri gelse de bu emre uymayacak kadar kendilerini güneyde bulan bazı özel alaylar ile süfyani yığınları arasında oldu. (Toros zirvelerinde direniş bir yılı aştı. İkinci yıla uzandıklarında tükendiler. Hiçbirini sağ bırakmadı süfyani yığınları. İntikam aldılar akıllarınca. Zaten esir düşen olmamıştı. Esir alamadıkları gibi ganimet de bulamadılar. Toros savaşı, KafKas kuşatmasında bulunan askerlere ders oldu.) 

Bağlı olduğumuz OrKom ihanet etmişti. Ama o bunu ihanet olarak görmemişti. O askerlerini ailelerine sağ salim ulaştırma gayretini vurguladı holovizyon konuşmasında. Ve diğer Army askerlerine de telkinde bulundu arkasında dikilen süfyani üstsubayların gözle vuran bakışları altında.

Ben deniz kıyısında vuruldum. Üniformam beni kuzeye taşıyamadı. Önümde aşılmaz gibi görünen Karadeniz vardı. Zaten kısa bir direnme safhası yaşamıştık. AlKom kademeli geri çekilmeyi başaramadı. Karadeniz açıklarında bekleyen toplama gemileri sınırlı süre için bizi alma konusunda istekliydi. Ama Batı Karadeniz dağlarının zirvelerine yerleşen süfyani vurucuları artık Karadeniz açıklarında WembArmy e ait bir doldurma/boşaltma gemisi görmek istemiyodu. Süremiz doldu ve öylece kaldık. Kuşatmaya gerek duymadan bize tek bir yönden saldırdılar. Tutunmak istediğimiz köklere tepeden bindiler. Benim bölüğüm kıyıyı tutuyordu. Olası bir boşaltmada gemilere en son binecek ama savaşa da en uzak kalacak bölük. Kıyım başladığında panik de artmıştı. Onlardan üçü beşi ölürken bizden biri yere düşüyordu. Üniforma hemen onu götürme isteğine sarılıyordu. Önünde deniz vardı. Menzili Karadenizi aşmaya yetmiyordu. Üniformaların çaresizliğini gördüm. Vurulduğumda kanım akmaya başladı. Onlar bizim gibi vuruşlar yapmıyordu. Kanımızın akmasını istiyorlardı. Silahlarında bayıltma modu bile yokmuş. Yaraladıklarından değildim. Mevzimizde gövdeden vurulanlar hemen ölüyordu. Beni kalbimin üç parmak dışından vurdular. Akciğer uzantısından patladım. Nefessiz kaldım. İçimdeki boşluk çöktü bir anda. 3 dakika kadar acı çektim. Öldüğümü biliyordum ama o an sanki hiç ölmeyecek gibi donmuştum. Düşman yakınımıza kadar gelmişti. AlKom sözlü emirleri, üniformamın beni sakinleştiren tutuşu ve silahımdan çıkan son vuruşlar. Hepsi aynı anda oldu. 3 dakika içinde. Üniforma beni yere bile düşürmedi can verişimde. Dimdik ayaktaydım. Gören süfyani askerleri beni hala canlı sanıyordu. Birkaç vuruş daha aldım. Ama ben bu vuruşlardan önce zaten ölmüştüm. Ölmüştüm de nasıl oluyor da bunları izleyebiliyor ve size anlatabiliyordum?