(Nik: Wilgenise)
Bulunduğum coğrafyada sabit olamamanın getirdiği esnekliği yaşıyorum. Savaşın bize yaklaşması ile görevimiz başladı. Akınlara çıktık. Erkeklerden oluşmuş süfyani alaylarının bizden çok fazla ve birleşik görünmesine inat onlara vurduk ve yine vurduk. Amacımız sarsmak. Belirlediğimiz bir noktaya yöneldik. Benim içinde bulunduğum akıncı alayı ural dağlarının 10.Army savunma çizgisine bakan yükseltilerinde dolanır. Zaaf gördüğü anda süfyani sahasına dalar. Kayıp oranlarımızı az tutacak şekilde davranırız. Süfyani hattından aşırı öne çıkmış ve sağı-solu yalnız kalmış olan alaylara bakarız. Bizi üzerimizde uçuşan özel haberci robotlar uyarır. Pusuya düşmemek için çok hızlı hareket ederiz. Sürekli yer değiştiririz. Beslenmemizi sağlayan arka aktarıcılar var. Uçan sedye gibi davranırlar. Sığındığımız bir saklanma alanında bizi bulur ve bize gıda-mühimmat aktarır. Taze meyveler yeriz. Yer altı üretim beldelerinden bizim için paketlenmiş ve her birimizin en sevdiği gıdalar en doğal haliyle ulaşır bize. Bunun sevincini yaşarız. İyi besleniriz. Yüzümüz güler. Kuzeye kadar çekilmiş WembArmy içinde akıncı sıfatı ile olanları umursamadan hareket ederiz. İlk akın deneyiminden sonra üzerimizden heyecanı attık. Vurularak yere düşenlerimizi uçuş aracımızın yedeğine alır öyle geriye dönerdik. Kimseyi süfyanilere bırakmadık. Esir düşmedik. Ölenlerimizi de peşimizden getirdik. Yere yakın ucuş araçlarımız tek kişilik. İyi manevra yaparız. Saldırmadan önce dağınık davranırız. Hedefimizi gözcü süfyaniler bilemez. Biz bile bilmeyiz ilk yola çıktığımızda. Anne babam sağ. Onların anne babaları da sağ. Fazla uzak bir yerde değildir. Yardım amacı ile sivil army bünyesinde çalışıyorlar. Yaşım 23. Evliyim. Henüz çocuğum yok. Ama yumurta örneklerimden onlarca alınmış durumda. Wemb düzeni tüm dünyaya yayıldığında ve barış dönemine varıldığında benim çocuklarım olacak. Onları görmeme ölsem bile izin vereceklerine inanıyorum. Ben bir hanif değilim. İnanç sistemim farklı. İnsanın yakışır bir uygarlık oluşturmak için artık bir araya gelmesi gerektiğine inancım var. Tek tanrılı dinlerin bölüşmüşlüğünden uzak durdum. Çok tanrılı dinlerin cazibesi de beni sonradan yıldırdı. Tanrı tanımaz oldum bir süre. Ama rüyalarım vardı. Yaratılmış olma isteğim vardı. Sonunda sizlerin Kızılderili dediğiniz Athabaskan yerlilerinin değişime uğramış dini inancını aldım. Buna karar vermede 3 kuşak ötede biyografisini okuduğum/izlediğim atalarımdan biri etkin oldu. Onun yaşayışından çok etkilenmiştim. Onun gibi iman etmeye çalışıyorum. Ölümden sonra ruhun serbest yaşamına devam ettiğine inanıyorum. İnsanın ruh olarak iyiliğe koştuğunu ama iç mücadelesi ile kötülüğü yenmeden serbest kalamayacağını gördüm. Kendi iman ritüellerim var. Üstelik kınanmıyorum. Beni sevgi ile kucaklayan askerdaşlarım inancımda ve dış ibadetlerimde beni gözleri ile destekliyorlar. Etrafımda Wemb arması taşıyan ve Allah diyen yaşıtlarım gibi değilim. Onların inancı beni rahatsız etmiyor. Ama benim ailemde genelde İseviler var. Annem babam isevidir. Kuran ı kabul eden ama İsevilikten kopmayan bir alt dalın mensupları. Süfyani dediğimiz düşünce tarzını ve yaşayışını hiç istemezler. Bu yüzden Wemb yanında yer aldılar. Zaten Wemb bize farklı inancımızdan ötürü eşit olmayan bir tavır almadı. Wemb içinde yaşattığı bizim gibi farklı inanç ve yaşayış tarzlarını temel kurallara uyma şartı ile kabullendi. Dış kuralları tüm wemb içinde ortak yaşanırken içimizde yaşadığımız inancımızı sorgulamadı. Önümüze eğitimlerimizde tüm seçenekler sunulurdu. Ben tercihimi yaptım. Ama savaştan da geri durmadım. Yaşıtlarım içinde ortalamanın biraz üzerinde bir boyum var. Amazon akıncısı olmak için bir boy sınırlaması yok. Ancak Esnek ve hızlı olunması için ortalamanın hemen altında ve hafif bayanlar tercih ediliyor. Yani 1,93 boyunda olan bir amazon savaşçısı Elit olabilirken Akıncı olmada zorlanıyor. Tersine 1,63 boyunda bir amazon savaşçısı Elit olmaktan vazgeçirilirken Akıncı olmaya itiliyor. Benim boyum 1.83 grubunda. En uzun boylu olanlardan. Ama bu benim için zorlayıcı oluyor. Çünkü bineğim bana özel üretildi. Diğer akıncılara göre biraz büyük. Kolay hedef olmamak ve hareket halinde yapılan atışları engellemek için ufak olmak gerekiyor. Hedefe aldığımız noktaya ard arda vuruş yaptığımızda nokta dışında kalan süfyani araçları ve piyadeleri şaşkınlıklarını attığında bize atışa başlıyor. Bu yüzden nokta atışını ilk turda bitirip hemen geri dönüyoruz. Çok az zamanlarda gedik kapama görevi aldık. Gedik açıldığı anda uyarı alırız ve uzun bir yola çıkarız. Gedik açılmış alandan hat arkasına akmaya çalışan süfyani alayının hafif piyadelerini avlarız. Onlar gedik açmanın sevinci ile bizim vuruşlarımızın korkusu arasında sıkışır ve geriye çekilirler. Gedik kaparken çok çok az kayıp veririz. Bu işi severiz. Savunma hattında klasik yönden vuruşan yaşıtlarımız çok kayıp verdi. Onlar esir de verdiler. Ama biz kenarda tutulanlarız. Cephe savaşının uzayan hattı boyunca dolanırız. Saklanma yerlerimiz vardır. Gerektiğinde yer altına ineriz. Bazen görünmez oluruz tüm müfreze olarak ve hiç saldırmadan yanımızdan geçmelerini bekleriz. Cephe arkasına çok sarkmayız. Asla 20 den az bir sayıya bölünmeyiz savaş meydanında. 1000 kişi olarak da tutulmayız toplu halde. Esir aldığımız zamanlar da olurdu. Kaybolanları, pol yerleşkelerinden geç çıktığı için alayına ulaşmaya çalışanları ve yaralı haliyle yardımsız kalıp öylece bırakılanlar kenarlardan çekerdik. Onları arkaya bilgi alma amaçlı bırakırdık. Esirlerle çok konuşmazdık. Onların yüzüne bakmazdık. Onlardan bakabilecek gücü olanlar yüzlerime ve özellikle saçlarımıza bakardı. Araçlarımızda esir ve malzeme taşımak için sağlı sollu uzantılar bulunurdu. Kıskaçla aldığımız esiri hızla sarmalayan bir örümcek ağzı bulunurdu hem sağımızda hem solumuzda. Bir de aracımın arkasında beni kollayan bir atış robotu bulunurdu. Takip edilmem halinde onlara tuzaklama yapardı. Arkamdan bıraktığım yerçekimini yenmiş hareketsiz yumurtalar, takip edenler o yere geldiğinde hızlanırlar ve takip edenleri vururlardı. Savaşın içinde yaşadıklarımı anlatıyor olmam çok sevindiriyor beni. İçinde bulunmuş olmam ve torunlarıma bile anlatma şansı bulacağım barış dönemi içinde yaşamam tam bir nimet. İnancım konusunda bilgi vermiyorum. Bu benim iç sorunum. Ama Wemb i seviyorum. WembArmy üniforması ile savaştığım için mutluyum. Cephe savaşlarında etkin oldum. Alayımın yarısı şehit düştü. Ölenlerimizin bir kaçını da ben taşıdım. Törenlerinde bulundum. Bir hanif gibi dua ettim onun için. Onların aslında ölü olmadığını rüyama girdiklerinde anlayacaktım. Hala kararsızım. İnancım hanif olmaya yakın ama beni eski inancımda tutan bir şey var. Ondan kopamıyorum. Eşim ve çocuklarım hanif oldular savaş sırasında. Bana da baskı yaptılar gülümseyerek. Belki içimden hanifimdir dedim onlara.
Katıldığım 37 akın oldu. Bunların dışında 2 kere gedik kapama işi aldık. Akıncı alayları başarı sağladı. Ben 3.MerKom a bağlı bir akıncı alayındaydım. Aracımı kendi ellerimle üretim beldesinden almıştım. Savaşın hemen öncesinde bizi hazırlamışlar ve bir yılı aşkın özel eğitimle akıncı yapmışlardı. Tatbikat ve eğitimlerimin sonucunu görmek için ileri atıldım. İlk akınımda çok korktum. Vurulmaktan ya da yaralanmaktan değildi korkum. Esir düşmek istemedim. Süfyani erkeklerinin bakışlarını uzağı yakınlaştıran kaydediciler aracıma ulaştırıyordu. Onları gözlüyorduk. Israrla zaaflarını arıyorduk. Saldırı halinde iken çok zaaf veriyorlardı. Savunma da kaldıkları kısa anlarda ise onlara çok yaklaşmıyorduk. Bizim hatlarımıza vurmak için yaklaştıklarında ve manevra yaptıklarında biz de onlara yanaşıyorduk. Kenarlarındaki boşluklardan giriyorduk. Bir keresinde grubumla o alayın bir grubuna daldık. Nokta seçiminde başarılı olamadığımızdan serbest vuruşa geçmiştik. Yerde dolanan ve ne olduğunu anlamaya çalışan süfyani piyadelerini vurduk. Akın başlama alanına geri döndüğümüzde hiç kayıp vermediğimizi gördüm. Oysa o anda 1 e karşı 100 süfyani içine girmiştik. 27 kişiydik. 27 araçla o kalabalığa yandan dalmıştık diğer yandan çıkmak zorunda kaldık. Atış sistemleri ön hatta odaklandığından bizi algılamaları ve atışımıza karşı savunma yapmaları etkin olmamıştı. Bize atış yapan piyadeler ise yaralama ve araç zedelemesi dışında zarar verememişti. Onlardan yüzlercesini avladık. Bizler akın sırasında süfyanileri kalbinden vururuz. Asla kafaya atış yapmıyoruz. Kalbi delip geçen mermilerimiz var. Yaralama amaçlı saldırmıyoruz. Amacımız bize saldıranları saldırarak öldürmek. Kademeli geri çekilme sistemimiz ile savunma hattımız sağlam görünümde. Ama onlar bazen yoğunlukları ile hattı yarmaya yelteniyor. Gedik acıyorlar. Gedikten sızanlar ise serbestçe arkalara uzanıyor. Yani iki tür görevimiz için iki tür konumlama alıyoruz. Olası bir gedik için savunma hattı içinde hemen arkada tutulduğumuz oluyor. Bu süreçte savaşın en şiddetli sürecinde izleyici oluyoruz. Yaralı ve ölülerimiz görüyoruz. Düşmanın vuruşmak için yaklaşıyor. Onların yüz ifadelerini izliyoruz. Vuruşurken can verenlerimizi izliyoruz. Bu bana önce acı verdi. Ama sonra alıştım. Asker olunca iş değişiyor. Akıncı olunca bekleme eziyetine tahammül etmek zorunda kalıyorum. Akın yapmak daha zevkli ve savaşa uygun. Bir akınımızda kendi alayından uzak düşmüş bir bölüğü avlamıştık. 800 kişiydiler ve ana ağırlıklarından uzak kalmışlardı. Öne atılmışlar ama yanlarındaki bölükler geriden takip ediyordu. Çok hızlı akın yapmamız gerekti. Hemen gizlendiğimiz yerden yukarı çıktık ve araçlarımızla o bölüğü hedef aldık. Bizi ilk gördüklerinde heyecana kapılanlar oldu. Ellerindeki vurucu silahlarla atış yapmaya çalışanlar oldu. Bir de yanları emniyete almak için tedbir alan subayları vardı. Onları davranışlarından tespit eden gözleyici robotlarımız hemen işaretledi. Akınlarda nokta olarak bölük yönetim askerlerini alırdık. Bunu tespit ettiğimizde bölük başını ezerdik. Israrla o noktaya atış yapar ve o işaretli noktanın içindeki tüm süfyanileri kalbinden vururduk. Kenarda duruşanları ise bize atış yapmaktan bu dehşeti yaşatarak vazgeçirirdik. Toplu olarak teslim olmak isteyenler çıkardı. Ama bizim işimiz hızla vurmak ve geri dönmek. Zaman kaybına neden olacak bu esir alma durumlarına girmezdik. Her birimizin en fazla iki esir alma şansı vardı. Üstelik bu uygulama tehlikelerle doluydu. Alay merkezimizden izin gelmeden esir alamıyorduk. Akınımız karşısında silahlarını bırakanları atışımızla bayıltıp işaretlerdik. Yakınımızdaki başka bir alayın hareketli uçan sedyeleri onları yaralıymış gibi hemen alırdı. İnsanımızı riske atmazdık böylece.
Hiç kolay olmadı. Kafanda canlandırdığın gibi değil. Daha sarsıcı. Vurulanlarımızın uzuvları koptu. Araçlarımızın kenarlarındaki yara kapatıcılar bizi kan kaybına karşı korurdu. Ama yaşadığımız acı dayanılmazdı. Kopan uzvu gövdeye bağlayan yerde yakıcı bir his kalırdı. Uyuşturulması halinde omuz sağı ve solundan ya da kalça sağı ve solundan işlevsiz kalırdık. Bu araç kullanmamızı biraz engellerdi. Tek kişilik araç olduğu için de otomatik geriye çekilme moduna alınırdık. Araçtan düşenler ve süfyani bölükleri içinde kaybolanlarımız oldu. Aracı onu terk etmezdi. Sahibine üşüşenleri yukarıdan atışı ile yıldırırdı. En sonunda kendini imha ederdi saldıranlara kayıp verdirmek için.
Ural dağlarında çok dolandım. İklimi yumuşatılmış korunaklı alanlarında yaşadım. Henüz süfyanilerin ele geçiremediği bazı kuşatılmış savunma alanlarına gittiğimiz oldu. Kuşatmayı dışarıdan yarardık ani girişimizle. İçeri girince savunmada bekleşen askerlerimiz bizi gülümseyerek karşılardı. Onların yer altı bağlantısı vardı. Ama yer üstünden kırmızı üniforma giymiş birilerinin gelmesi onları sevindirirdi. Tuzak amaçlı kırmızı üniforma giyen süfyanileri ise güvenlik sistemi delerdi. Esirlerin kırmızı üniformasını üzerine geçirmeleri halinde ise üniforma içine aldığını hapseder ve tanımlanıncaya kadar dışarı salmazdı. Bu haliyle o süfyani askeri savaş dışı kalırdı. Bunu öğrendiklerinden artık kırmızı üniformalara atış yapmaya başladılar. İlk zamanlardaki kırmızı üniforma giyerek kandırma girişimlerinden vazgeçtiler. Hedronik esir düşmüş kırmızı üniformayı koduyla bilirdi. İçine aldığı WembArmy askerini de nikiyle bilirdi. Aykırı bir durumda kırmızı üniforma, hedronik ile bağlantısı koparılmadığı sürece savunmada kalırdı. Süfyanilerin onu kullanmasına izin vermezdi. Bizim akıncı üniformamız biraz farklı. (Üniforma bir süfyani tarafından giyilirse direk olarak süfyani ordusuna saldırır) Yer savunma alaylarının üniformalarına göre daha hafif ve esnek. Araçla savaştığımızdan tüm ihtiyaçlarımızı araç sağlar. Üstelik aracın üzerinde iken bizi koruyan bir kalkanımız olur. Uzaktan yapılan lazer atışlarını savuşturur. Yakından yapılan atışlarda ise saptırıcı olur. Atışın yapıldığını ışık hızıyla görür ve önlem alır. Aracın dışına çıktığımızda çaresiz oluruz. Akın sırasında araçtan inmeyiz. 100 esir de beklese bizi yerde geçer gideriz. Bizi anla. Canilik yapmayız. Kalbinden vurduğumuz süfyani askerlerine acımayız. Bizimkilere yaptıklarını izledik. Esirlerimize nasıl da eziyet ettiler. İçlerine daldıkları pol yerleşkelerimizi alt üst ettiler. Düzen bozucular oldular. Ganimet toplayıcılar oldular. Ganimet toplayıp pol den çıkmaya kalkanları avlamak böyle oluyor. Onları akınlarımız ile vurduğumuzda ve hızla geriye döndüğümüzde sağ kalanları seyrettim arkadan. Vurduklarımızın aldığı ganimetleri toplama telaşına düştüler. Kayıp verdiklerine bile üzülmediler. Telaşları sadece dünyalık imiş. İnandıklarını söylüyorlar. Beyaz üniformaları karanlıkta parlamıyor. Gündüz olunca güneşin vurduğu üniformalardan yansıma oluyor. Kolayca yerleri belli oluyor. Gizlenme ihtiyacı hissetmiyorlar. Çok kalabalıklar. Bu söylendiğinde kafamda bir kalabalık canlanmıştı. Ama onları kendi gözlerimle gördüm. Gerçekten yüzbinleri bir arada tutmuşlardı. Bir savunma hattına yüzbinlercesi aynı anda yığılmıştı. Biz o ağır baskı altında kenarları tuttuk. Ural dağının hançer bölgesini tutmak zorundaydık. Buraya yaklaşan yığınlara karşı sabit alaylar çarpıştılar. Cephe tuttular. Biz hareket halinde içlerinde dolandık. Zaaf halinde gördüğümüz saldıran süfyani bölüklerine daldık. En çok kaybı bu ana saldırılarda verdik. Alayımızın yarısı tek seferde kullanılmıştı bir akında. Süfyanilerin onlarca alayı aynı anda savunma sahamıza dalmıştı. Gedik açmaya çalışıyorlardı. Çok çetin savaş oluyordu. Esir almanın düşünülmediği tam bir kıyımdı. Ağır savaş alayları iyice yaklaşmıştı. Onların delip geçen atışları bizim araçları etkiliyordu. Araç kaybımız oldu. Akıncı kaybımız oldu. Başarılı olamadığımız akınlar oldu. Akına çıkıp da boş döndüğümüz zamanlar oldu. Moral bozukluğu ile yıldığımız anlar oldu. Ama hiç vazgeçmedik. Akınlara devam ettik. Belki onbinlercesine saldıracak gücümüz yoktu. Ama bölüklerini avlayarak iş gördük. Yere düşen akıncılarımızı toplamayı istedik. Bazı ölenlerimizi geride bırakmak zorunda kaldık. Her akın sonrasında içimizden sağ kalanlar o akıncı yeminlerini tekrarlardı. Kayıplarımıza üzülecek zamanımız yoktu. Hedronik her akın öncesi olası kayıp miktarını verirdi. Eğer hatasız olursak bu oran yaklaşık olarak tutardı. Ama başarısız bir akında kayıp oranımız yükselirdi. Tek seferde 43 kayıp verdiğimiz o gün başarısızdık. Önümüzde bir bölük süfyani vardı. Akını hedeflenen noktadan başlattık. Ama arka ve kenarda gizlenmiş diğer 4 bölük süfyaniyi geç fark ettik. Hemen akını kesip geri dönmemiz gerekiyordu. Nokta vuruşuna başlandığından arkada kalan akıncılar da nokta vuruşu yapmak istedi. Bu zaman kaybettirdi bize. Hedronik uyarmıştı. Hemen geriye demişti. Bırakın hedefi demişti. Akına çıkanların yarıdan fazlasını kaybettik. Arkada ağırlığı ile duran bir süfyani bölüğü de varmış. Bizi ağır gemilerinden çıkan atışları ile devirmeye başladılar. Araçlarımız aciz kaldı. Onlara çok yaklaşmıştık. Uydu bağlantılı saha kontrollerinde hata olmuştu. O ağır gemi kendini göstermeyecek şekilde dinlenmeye çekilmiş meğer. Savaş sahasından geriye çekilip tamire alınmış meğer. Görünmesin diye de buldukları bir çukura girmiş. Çukurun üzeri de kapatılmış ince bir toprak örtüyle. Uydu kontrollerinde görünmesin diye de üzerinde bir süfyani bölüğü serpiştirmişler. Tuzak kurma amaçlı değilken tuzak kurmuş gibi bizi yanlarında bulmuşlar. O akında yara almıştım. Sol kolum kopmuştu. Aracım yalpa yaparak dönebildi. Yolda kendini tamir edecek süresi olmadığından yavaşlamış hızı ile zigzag çizerek döndü güvenli yerine. Hedronikin uyarısı ile ağır geminin vuruş sahasından hızla çıktık. Yanımızda taşıyabildiğimiz birkaç kaybımızı gömülmek üzere merkeze aldık. Ama geride araçları ile dökülenler süfyani bölüklerinin hışmına bırakılmıştı. Ölenlerimize bile eziyet ettiler. Onları parçalamışlar. Kırmızı üniformayı kesmişler taşınabilir robotlarıyla. İçindeki zaten ölü. Öleni de deşmiler. Yüzlerine yanlarında taşıdıkları kesici aletlerle dalmışlar. Bazılarına tecavüz etmişler. Ölü onlar. Ama yaptıkları bu. İnançlarında bu var mıydı? Kimisi çok ileri gitmiş. Kemiklerine kadar kesmiş etlerini. Akan kanı görüp sevinenler olmuş. Bunun karşılığında inandıkları Allah öfkelenmez mi? Emri gereği savaşta ölen insanın bedenine eziyet olmamalıydı. Ben kalbinden vurduğum bir süfyani askere bunu yapmazdım. Kimileri kelle koparıp alaya aldı akıncıları. Araçlarını sürüklediler. Dağ zirvelerine ve dağ içi korunaklarına geri döndük o akın sonrası. En çok sarsıldığım zaman o zamandı. 17 süfyani askerinin canını almıştık. Ama kaybımız daha fazla olmuştu. Çok hızlı hareket ettiğimiz halde kurtulamamıştık yenilgiden. İlk ve tek yenilgimiz bu olmuştu. Savaşta hata yaparak öğreniyorsunuz. Tanımanızı bu sağlıyor. Hatanın bedeli oluyor. Bize ağır bir saldırı aracını nasıl imha edeceğimizi öğretmemişlerdi. Sadece hafif piyadelere saldırma işi ile uzmanlaştırılmıştık. S.A.F. Akıncılarının işi içinde ağır savaş alaylarına saldırmak da vardı. Ama biz bunun için uygun değildik. Bir araya geldiğimiz bir S.A.F. Akıncı bölüğüne verdiğimiz bilgi ile yeniden hareketlenmiştik. Aynı günün sonunda güneş battığında, ay doğduğunda onlara izci görevi yaptı içimizden iki araç. Süfyani aracı ağır ve hareketsiz olduğundan istediğimiz yerde bulundu. Artık hedef etrafında tutulan süfyani bölük askerleri değil aracın kendisiydi. Özel mermilerle donatılmış iki kişilik S.A.F. Akıncıları yaklaşabildikleri en yakın yerden akına geçtiler. Bize izlettirilenleri anlatıyorum. Deneyim için bize diğer akıncıların saldırıları izlettirilirdi. Çok başarılı olanlar ile başarısız olanlar öncelikli kayıtlarda seyrettirilirdi. Seyre dalarken içinde sayardık kendimizi. Orada olsaydık ne yapacağımızı düşünürdük. Ağır araç patlatıldığında ve içindekilerle birlikte param parça olduğunda yine izliyorduk. Bu kıyımdı. Kıyımdan ötürü mutlu olamıyordum. İnsanlar ölüyordu. Süfyani olmayı seçenler de ölüyordu. Kuzeye gelen süfyanilerin kayıp oranlarını sürekli arttırıyorduk. Bir ağır araç kaybetmişlerdi. Hemen oradan uzaklaştı S.A.F. Akıncıları. Yerde dağılmış halde kaçışan süfyani bölük askerlerine ilişmeden hemen boşalttılar alanı. Hedefin işi bitmişti ve yeni emir gelmeden kişisel istekle yerde kaçışanlara yönelmek olmazdı. Bizi böyle eğittiler.