(Nik: Öelgit)
Kuzeyden getirdiler beni. Soğuk havayı sevdim. Şimdi neden güneye indiriyorlar bizi. Alışık değilim ben sıcağa. Üniformam beni soğutacak değil mi? Üşümek istiyorum. Terlemektense üşürüm. Taşıyıcı araçlardan birine pilot yaptılar üstelik. Yüzlerce 6.Army askerini taşıdım okyanus ötesine. Perdelendik bir yerde, görünmezlik modu aşılandı bir seti geçmek için. Sonra manevra yaptırdılar. Aşağıdan yukarıya dolandık. Yolu bilerek uzattık. Yine de bizim bu kadar yakına varacağımızı kabullenemediler. Bizim orduyu masal saydılar. En önden giden ana vurucu müfrezelerin hemen ardından ulaştık ana saldırı alanına. İçimdekileri çıkardım çöl toprağına. Çöl yapaydı. Yeşilliği bodur kalmıştı. Nüfusları çok artmıştı. Bizi hoş karşılamadılar. Her yerden atış vardı. Arkamdan değil önden boşalttım. Çıkanların bir kısmını yere serdiler. Korkmadım. Geriye dönmeyecektim. Boşalınca biraz yükselip korumaya alacaktım çıkanları. Şehirlerinden gelen atışlarla vuruldu kimimiz. İlk şaşkınlığı atlatanlar karşı atışlara başladı. Bizim atışlarımız hedefi bulurdu. Hedefe varan yumurtaların patlattıklarını gördüler ve ilk defa korku iliklerine kadar işledi. Silahlarını bırakıp kaçtıklarını gördük kimilerinin. Devasa araçlar içinde tutulanlar, araçlarını terk etti. Güvendikleri en iyi askerler bunlardı. Oysa biz buraya basit ve ufak araçlarla gelmiştik. Amacımız sadece görünmekti. Hala savaşıyoruz demekti. Çok ağır kayıp oranlarını kabullenerek yola çıkarılmıştık. İmansız görünen arkadaşlarımızın bile Allah dediklerini duydum ses kayıtlarından. WembArmy içinde birlik olduk. Savaşın artık son yılındaydık. Çok acı çekmiştik bekletilirken. Sürekli tatbikat tatbikat. Hiç düşmana yaklaştırılmamıştık. Şimdi önümüzde düşmanın en ağır kalabalık ordusu duruyordu. Merkez ordusunu bize bırakmışlardı. Yere düşen arkadaşlarımızın yeniden kalktığını gördüm kendi gözlerimle. Son saldırıda kimin şehit kimin diri savaşçı olduğunu ayırt edemedim. Vurulan ve öldüğüne yemin edebileceklerim yerde serili kalmıyor ya da üniformalar onları geriye çekmiyordu. Bunu gösterdi. Allah ın öfkesi olduk o sahada. Sivillerin hepsi silahlanmıştı. Bizi seven gizli imanlılar gizlenmiş ancak sayıları onbinde bir de kalmıştı. Bize atış yapanları avladık. Yüzmilyonlarca insan kin kustu bize. Ne işimiz varmış kutsal topraklarda. Sahibi saydıları kendilerin. Zulumlerini yaşattılar. Hicazın önünde duran merkez komutanlığına kadar uçtum. Otonom yetki ile donattığım vurucularım gördükleri hedefe kavisli atışlar yaptı. Bir kere hedefe alındımı o süfyani aracı kurtulamadı. Devasa savunma araçlarını topallattık. Kaçamadılar. Dolanamadılar. Vuramadılar. Artık zeminde ilerleyen piyade birimleri daha rahattı. Hızımız artmıştı. Geriye dönüp bakmadık bile. Gittiğimiz yerde serpiştirdiğimiz minik robotlar sürekli kontrol ediyordu zemini. Dalga dalga geldiğimizden arkamızdan takip eden benzer alaylar derinlemesine temizlik yaptı. Yer altı ile uğraşmadık. Havayı ve karayı kapladık. Duyurduk savaşırken. Yeraltına inenlere can güvenliği temini verdik. Dinlemedi çoğu. Hala kazanacaklarını umuyorlardı. Gelenleri az saydılar. Biz çokuz onları yeneriz dediler. Kıyıldılar. İnatla öldüler. Şehit olduklarını zannettiler. Ne için öldünüz siz? Kimin için vuruştunuz.? Vuruştuğunuz insanın Süfyani olduğunu unuttunuz! Yazılmıştı önceden. Uyarılmıştınız. Ama uyarıya inanmadınız. Kuran ı okudunuzu sandınız. Savaştırılan sivillerin üzerine dolandırılan ayetler parıldıyordu. Bizi etkilemek istemişlerdi. Biz önceden eğitilmiştik. Ayetler canlıdır. Ayetleri yaşatacak olansa insanın içidir. Dışarıda görünen sadece maddedir. Kuranın kendisi değildir. Bunu bildik ve ilerlemekten vazgeçmedik. Sonunda uçuşum hedefi buldu. Daha ileriye gitmeme emir gelmedi. Biz merkezlerine daldık. Süfyani kaçmış. Peşlerine düşenler bizden çok daha özel müfreze birimleri oldu. Bu saldırıda çok kayıp verdiğimizi düşünmüştüm. Ama hızla gelen kayıp oranları şaşırttı. Yere bıraktıklarımın yarıdan biraz azı sağ kalmıştı. Her bir piyade yüzlerce silahlı süfyaniyi toprağa yuvarlamıştı. Yeraltına korku ile inenlere ise sıra gelecekti. Kullandığım araç şişman ve bombeli bir yumurta gibiydi. Önde bir çıkıntısı vardı. Ben orada oturuyordum. Sağımda ve solumda iki yardımcım vardı. Bunlar insan gibi görünen humanoidlerdi. Benden onay almadan hedef avcısı olurlardı. Bana sadece sürüş gücü verilmişti. Yoğun hedef alanlarına sürerdim aracımı. Vurulmamak için kalkanı yönetirdim. Kafamın arkasında bir aparat ile humanoidlere bilgimi aktarırdım. Konuşmadan anlaşırdık böylece. Anla. Bu savaş çok çetin. Teknik var. Taktik var. İnanç var. Kayıp var. Zafere uzanmak için çaba var. Sonunda bir ödül var. Görünmeyen bir ödül aldım. İçimde saklı hala. Savaş bitti ve yaşıyorum. Düzenin yayıldığını görüyorum. Hala vurulmadan nasıl o kadar ilerleyebildim bilmiyorum. Arkamızda bizimle birlikte akan görünmez bir ordu olduğunu söylemişti esir düşen süfyaniler. Onların araçları daha büyükmüş. Bizi görünce çok korkmuşlar. Sayımızın az ama araçlarımızın etkin olduğunu görünce yılmışlar. Parça parça savaştıklarından kaybedeceklerine hiç inanmamışlar biz onlara varıncaya kadar. 6.Army üniforması ile savaştığım için mutlu oldum.