AtakHan/KingAtak
Yetiştirilme Zamanı;
2-12 yaş arası WalTin Eğitimi (Yavru Uydu)
WalHalla girişi, dünya görevine hazırlık;
13-16 yaş arası Akademi Eğitimi
Kendi anlatımı:
“Artık uzaklara, uzayın ışıltılarına bakamıyorum. Oradan getirildiğimi bildiğimden değil. Ölünce (emekliye ayrılınca arkamızdan böyle diyorlar) yeniden oraya dönmek zorunda oluşumdandır bu bakamayışım. Dünyanın doğal mavi çatısı orada yok. Karanlıktan korkarım. Siyah bir uzay eşliğinde yolculuk yapmak beni ürkütür. Dünyada cesaretimle çalışırım. Ama uzayda kelebek kadar çaresizim. Asteroid kuşağını sınır yapmışlar. Sonrası bize ait sayılmamış. Bağımlı olma isteğini bildirenler ve kendi kuralları ile yaşayan yapay koloniler. İşte ben oraya aidim. Ailemin isteği ile gizli olarak WalHalla’ha teslim edilmişim. Buna onların dilinde “hibe”, inanmayan komşularının dilinde ise “mancınık atışı” deniliyor. Evlat sevgisinin orada yitirilmiş olduğunu söylemişlerdi. Hibe edildikten sonra yanlarına gidemediğim anne-babamın, ziyaretime gelmek için uzun yollar aştığı o koloniye, ait olduğum yere, WalHalla elçisi olarak gitmek istiyordum. Bu isteğim benim tertemiz geçmişim ile çelişiyordu. Uzak koloniye ancak bir sürgün, elçi olarak gidebilirdi. Bunun için orta şiddetli bir kabahatin sahibi olmanız gerekiyordu.
Bir Han için komik olan; anne babanızla, kendinizi bilmeye başladığınız, bebeklik ile çocukluk arasında kalan gri dilimde tanışmaya başlamanız. Onlara dokunamıyorsunuz. Görüntüsünü size aktaran bir aracı var. Bu işlemi yapan aracının adı “HoloVizyon”. (Canlandırmaya çalışmanız faydasız. Anlamanız için o zamanı yaşamanız gerekiyor. Neredeyse dokunabildiğiniz bir gerçeklik, ama bunun bir holovizyon olduğunu bilerek bakıyor, bu aldanmadan kurtuluyorsunuz.) Aranızdaki uzaklığa rağmen anne babanızla yakınınızdaymış gibi görüşebiliyor, konuşabiliyor ve onları yanınızda dokunurcasına bulabiliyorsunuz. İki yaşına basan biri için yuvasından koparılmak fazla anlam içermeyebilir. Ancak zaman geçince içinizde bir eksiklik hissediyorsunuz. Sizi bir Han olma ihtimali ile yetiştiren eski Han ve HanIMlar etrafınızda. Eğitim biriminde sizi kapalı kutuda tutuyorlar. Sizin bir Han ya da bir İlim insanı olmanıza eğitimdeki başarı grafiğiniz karar veriyor. (Askeri zümrenin bir ferdi olmanız için hibe edildiğiniz ilk haftalarda sizi ayırırlar. Askeri yetkili heyet, yetkin olmayan çocukları hızla eler. Sayıları azalır. Onlar bizim gibi değildir. Doğmadan aparatlarla donatılmışlardır.) Hedronik bu konuda tek yetkili. Oniki yaşını tamamlamış için seçilen birime aktarılmak kaçınılmaz son oluyor. Onbeş yaşı bitimine kadar “istifa” etmeleri engelleniyor. Verilen emeğin karşılığı, WalHalla’ha adanmışlıktır. Üzerinizde beklenti oluşur. Amacın uğruna görev alırsın. (Bir German/WalKüre onlardan ayrı olarak zigot aşamasında seçilir ve geçmişleri silinirdi. (Bunu yapmakla bu gençlere zarar verilmiyor mu?))
Yedi yaşına gelinceye kadar dışarıya çıkamıyorsunuz. Yedi yaşında ilim ve idari ayrım yapılıyor. İçimizdeki ilim insanı kıvamına gelmeye uygun çocuklar, ayrı bir sınıfa alınıyor. Bunlar insanlık için buluş yapmaya yönlendiriliyor. Yedi yaşına kadar içimizdeki kötüler biliniyor. Ayıklanarak, yaşadıkları hafıza kayıtlarından silinerek anne-baba şevkatine gönderiliyor. Anne-babalarının üzülmemesi, kin tutmaması için bu çocuklar, bağlı oldukları kanton yönetiminde farklı bir eğitime alınıyor, “WalTin’den gelen çocuklar” statüsünü alıyorlar. Kontrolde kalıyorlar. Hibe fedakarlığının karşılığı, tercih ettikleri uzmanlık eğitimi ile yaşama atılıyorlar.
Yedi yaşına ulaşabilen bir Han adayı, sınıf arkadaşları ile dünyada gezintiye çıkarılıyor. Eğitimlerde gördüklerini uyguluma şansı, bakışlarında dünyanın ne kadar güzel bir yer olduğunu görme şansı, ne için yaşatıldıklarını öğrenme şansı.
WalTin içinde büyütülen her çocuk, kendi anne-babasına kavuşacakları yedinci yaş gününü beklerdi. Yedi yaşına kadar ne olacağımızı bilemezdik. Yedi yaşına girince sınıflarımız ayrılır, üçe bölünürdük. Her zümre için ayrı bir eğitim sistemi uygulanırdı. Konuyu uzatmak, tüm WalTin anılarımı anlatmak beni yoruyor. Özetleyerek aktarmaktan yanayım.
Bilmenizi istediğim önemli nokta; anne-baba özlemidir. Onlar tarafından hibe edildiğime önce içerlemiştim. Bizi kapalı bir kutuya almışlar, her istediğimizi yerine getiren görevlilerle donatmışlar, sürekli eğitmişlerdi. Dünya ve kolonilerde hiçbir çocuğun elde edemeyeceği bilgileri almış, şaşırmıştık. Bizleri önemsiyorlardı. Ama dünyaya indirildiğimiz gezi programlarında, yerleşik insanların bize bakışları, içimize şüphe düşürdü. İnsan gibi görülmüyorduk. İnsanüstü davranışlar bekleniyordu. Anne-babalarımızın bizimle gurur duyduklarını biliyorduk. Bu gururun bedelini özlem çekerek ödüyorlardı. Onlarla dilediğimiz boş zamanlarda HoloVizyon ile görüşebiliyorduk. Ancak, annemin kucağında uyumak, babamla el ele dolaşmak imkansızdı. Buna çok üzüldüm.
Hibe edenler yeniden düşünsünler. Bedelini biz çocuklar ödüyoruz. Fazla üzülmememiz için, WalTin yöneticileri, yedi yaşından sonra yılda bir gün anne-babamızla, seçilmiş bir dünya yerleşkesinde hasretimizi dindirmemize izin verirlerdi. Anne-babası olmayan yaşıtlarımız üzülmesin diye onları aramızda paylaştırırlardı. Kendi anne babamız onları da şefkatle severdi. (Görüşme gününde dileyen anne-babalar evlatlarını geri alabilirlerdi. Hibeden vazgeçebilirlerdi. WalTin için aile mutluluğu öndeydi. Yedi yaşı ile WalHalla’ha alınma yaşı olan 13. yaş günü arasında çocuk, gençliğe adım atmadan anne-babasının onayı alınarak ayrılabilirdi.)
13 yaşında WalHalla‘ha giriş törenimizde hazır bulunurlardı. Bizi kapıdan içeri alırken onlar dışarıda bize gülümserdi. Dünya veya yakın koloni yerleşkesinde, görev alacağım 19 yaşında, dilersem anne-babamı yanıma alabilir, bir yıllık görev süremde her akşam onlarla birkaç saat geçirebilirdim. 20 yaşına girdiğimde “Han” sıfatım devlet/kanton yönetiminde sona erer, WalHalla’ha geri gönderilirdim. (İlk altı ayım sonunda yöre halkı beni oylarıyla görevden düşürebilirdi. Üstelik bunun için üçtebir azınlık oyu yetiyordu.) “Han” sıfatım, devlet düzeyinin üzerinde verilecek görevlerde devam ederdi. Derecelendirmede yaşıtlarımın önünde isem kalıcı mod içinde idare yönetim meclisinde yer alabilirdim. Çok daha iyi bir netice olan “İdare Lider” olma ihtimalim bulunmaktaydı. Buna geçici bir WalHalla mensubu ulaşamazdı.
Bu kadar çok nimet için; “hibe” edilmek ve anne-baba özlemini bedel olarak ödemek zorundaydım. Nimetin bedeli benim için ağırdı. Duygusal olmayan bir insanın gözünde katlanılabilir bir eğitim süreci olabilir. Ama ben romantik bir insanım. Gerçeklerin kurallarıyla yaşanması gerektiğine inanan sert bir Han değilim. Kontrollü affederdim.
Adımı bana verdikleri zaman; başarılı WalTin eğitimi sonu gelmişti. WalHalla’ha girmeden hemen önce 12 yaşımın sonuna ulaşmıştım. İsim babam, Hedronik! Gençliğe adım atacak olan her çocuğa WalHalla kayıtlarına işlenmek üzere uygun bir isim bulurdu. Onu sevmemiz istenirdi. O bizim üzerimizde anne-baba etkisi yapacak kadar etkindi. Kapıdan içeri girince, içimi sevinç kaplamıştı. WalTin’de kayıtlarını izlediğimiz WalHalla cennet bahçelerini burada kendi gözlerimizle görebilmiş, dokunabilmiştik. Kendi köşkümüz olduğunu söylediklerinde mutluluktan ağlamıştım. WalHalla içinde evlenmemize izin verilmişti. Geçici personel, ailelerini içeri alamazdı. Dönem dönem dışarı çıkarlar ve aile özlemlerini giderirlerdi. Ama bizi ayrıcalıklı kılmışlardı. Dilediğim kalıcı ya da geçici personel ile evlenebilirdim. Sevmemiz, sevilmemiz engellenmemişti. Kalıcı personel ile evlenen için sorun yoktu: sahip olunan köşk ortak kullanıma açılırdı. Ancak geçici bir personel ile evlenmenin bir bedeli olduğunu öğrendim. Görev süresi sonunda onu gönderiyorlardı. Kalıcıya sabırla beklemek düşüyordu. İzin günlerinde sevdiği kişiye, dünya veya yakın koloni yerleşkesinde ziyaret edebiliyordu. WalHalla/Hedronik hakkında, ilk yıllarımda yaşadığım derin şüphe sona ermişti. İçerideki insanlar ve Hedronik mutlu olmamızı istiyorlardı. Nedeni basitti. Mutlu olmayan bir insan, idareci olarak insanları mutlu edemezdi.
Bizden uzun yıllar yararlanmak istiyorlardı. Eleme sistemi nedeniyle içimizden çok insan, üstün yeteneklerine rağmen gönderiliyordu. En iyi olmanız yetmiyordu. Hedronik dilediği kişiyi somut delillerle gönderiyordu. Köşkü sahiplenme lüksümüzün olmadığı anlatılıyordu. Kaybetme olasılığını kabul ederek yaşamamızı istiyorlardı. Büyüklerimiz, aynı korkuyu bizden daha fazla hissediyorlardı. Nice lider, elde ettiği makama aldanarak hata etmiş, birkaç günlük liderliğine somut kabahatler iliştirebilmişti. Giderken sevinen kimseyi görmedim.
Kalıcı olmamıza rağmen bize WalHalla merkezindeki ışık kaynağını göstermiyorlardı. İç bölgede görev almak için kırk yaşını geçmiş olmamız gerekiyormuş. Anlatılanları dinleyerek avunuyorduk. Tüm idari personelin üniformaları birbirine benzemekteydi. Uzmanlık alanları, bağlı oldukları KonFed, dereceleri ve görev yeri gibi bilgileri okuyabildiğimiz giyilebilir canlı kıyafetlerdi. Kıyafetimiz, Hedronik bağlantısında. Nefes alışımızı bile kontrol ediyordu. Bulunduğumuz her yer kayıt altına alınıyordu. Böylece, görev sırasında bize yöneltilecek asılsız suçlamalardan kurtuluyorduk. Pek çok arkadaşımın “kötü düşünce” akımına kapıldığını gördüm. Affedilmeleri umuduyla arkalarından üzülerek bakardım. Hedronik kin gütmezdi. Onları dünyada, diledikleri yerleşkede geniş imkanlarla, hobilerine uygun bir ortama gönderirdi. Negatif enerjiden arınması için bekletilirdi. Onların her zaman kaybettiklerini yeniden kazanma şansı vardı. Bu bizi olgunlaştırıyordu. Bu şekilde gidip gelebilenler azdı. Gelebilenlerden biri ile tanışıp onun değişimine kendi gözlerimle tanık olmuştum. Çok ileri bir düşünce yapısına kavuşmuştu. İyi görünenler içinde gizlenen kötüleri benden daha iyi sezebiliyordu. Hisleri kuvvetleniyordu. WalHalla’ha bağlılıkları artıyordu. Hedronik, onları geri dönmeyi başardıkları için bizden daha çok kollardı. Onların yaşadıklarını yaşamak istemedim. “Kötü düşünce”, çoğunu uzak kolonilere sürüklerdi. Dünya yerleşkesinde kalamaz, terk ederlerdi. Bir kısmı unutur ve yalnızlığı seçerdi. Bir kısmı kin tutar, gittikleri uzak kolonilerde WalHalla’hı imha etme hayali ile yaşarlardı. Zaman zaman yaşanan saldırılara sebep olurlardı. Birkaç kuşak öncesinde, “Kötü düşünce” nedeniyle uzaklaştırılanlardan bir grup, gittikleri uzak kolonilerden güçlenerek dönmüşler, kendi silahları ile dünyaya saldırmışlardı. Düşünün! Öfkeleri ile tüm dünyayı yok etme isteğine bürünmüşlerdi. Bu çılgınlık! Onları yok etme işini askeri birim üstlenirdi. Hiçbiri sağ bırakılmazdı. İhanetin bedelini, “kökünü kurut” emri ile yok edilerek öderlerdi. Amaçları masum olmayan silahlı gruplar, sistem dışında dilediklerini yapabilirlerdi. Ama sistem içine girip tehdit edici olamazlardı. Han oluşumla kıyaslayarak neden askeri birime seçilmediğimi yıllar geçince anladım. Savaşçılarımız düşmana acımazdı! Verilen emri sorgulamadan yerine getirirlerdi. Kötüye ikinci şans vermezlerdi. Asker olsaydım, acırdım herhalde.
AtakHan adını alarak gittiğim ve bir yıl görev yaptığım devleti anlatmak isterdim. Ama bunun üzerini örtmemi istediler. Detayları anlatarak bazı sırların açılmasını istemediler. Bize tahsis edilen binekleri anlatabilirim. WalKüre/German binekleri, silahla donatılmış, asteroid kuşağı içinde hareket etmelerine izin verilmiş, geniş yetkilerle donatılmış, kalıcı ya da geçici alanlarda koruma ve saldırı yapabilen şekilde üretilmişti. Bizim bineklerimiz barışçıl amaçlara hizmet ediyordu. Silah bulundurulması yasaktı. Bineklerimiz; en fazla iki kişiyi taşımaya dönük, WalHalla kapılarından çıkarak dünya yerleşkelerine gitmemize yarayan, yolculuğun hemen bitmesi nedeniyle içinde gıda tüketmemize izin verilmeyen, ama acil durumlar için stoklarında bir ay yetecek kadar gıda bulunan, beyaz, binek üzerinde bağlı olduğumuz KonFed‘in logosu bulunan uzay gemileriydi. Gözünüzde büyütmeyin. Bize tahsis edilen gemiler ortak kullanımdaydı. Beraber görev yaptığımız HanIM’la birlikte gidip gelmelerimizde, bağlı olunan KonFed’in WalHalla park alanlarında tutulan Han/HanIM bineklerini dönüşümlü kullanıyorduk.
Beraber görev aldığım HanIM 17 yaşındaydı. İkinci görev yılıydı. 20 yaşına basınca görevi bitecekti. Görevi biten bir Han/HanIm için yeni bir görev başlardı: Askerlik. Bizleri WalHalla dışında önümüze sunulan yerlerden kendi seçtiğimiz bir garnizona gönderirlerdi. Orada Garnizon komutanına emir subayı olurduk. Görev sonunda ilgili garnizonu WalHalla askeri yönetimine rapor ederdik. Bir nevi gözetleyicilik göreviydi. Elimize silah alıp savaşmamız beklenmezdi. Aldığımız yönetim eğitimini, garnizondaki üstsubaylara aktarır (eğitmenlik görevi) ve garnizonda gözlemlediğimiz artıları/eksileri geri bildirirdik. Askerlik süremiz bir yıldı. Normal askerlik süresi onaltı aydı. Ancak bizler dört aylık eğitim döneminden muaf tutulurduk. Bizi görev aldığımız garnizonlar sevinçle karşılardı. Protokol dışı tutulurduk. Henüz yirmi yaşlarında bir gencin emirlere karışması istenmezdi. Askeri sırlar, bizimle o yaşlarda paylaşılmazdı. Kırk yaşlarına ulaşmadan “Emin” sıfatını alamazdık. Adımızın sonuna “EminHan” eklenmesi için yıllarca bekler, davranışlarımıza dikkat ederdik. Yetişen binlerce idari yönetici içinden çok azı bu ünvanı alırdı. Üniformayı andıran tek tip kıyafeti sadece görev saatlerinde kullanırdık. Boş saatlerimizde serbest giyinir, hayatın tadını çıkarırdık. Cennet bahçesine benzetilmiş köşklerin benzerlerini dünya yüzeyine de yapmışlardı. Ama hiçbiri WalHalla içindekilerin tadını yaşatmıyordu. Bahçe içindeki koku muhteşemdi. Kötü bir kokunun yayılmasına izin verilmiyordu. Ağaçlar anlatıldığı gibi bazı yerlerde, ters çekimle tersine duruyordu. Meyveleri yememiz için aşağıya uzanıyordu. Bahçeler bizi ismen tanıyor ve sesli selam verebiliyordu. Dilersek bahçemizi sessiz moda alabiliyorduk. Bahçeler ortak kullanımda idi. Köşk dediğime bakmayın. Köşk, içinde özel hayatımı yaşadığım odamdı. Cennet yeşilinde bir oda. Dilediğimiz ne varsa içinde bulundurulan bir oda.
Yerimde olmak isteyen gençler görmüştüm. Hiçbiri bizim yaşadıklarımızı bilmiyordu. Gördüklerine aldanıyorlardı. WalHalla‘ha Han sıfatıyla kabul edilmek, ait olduğu KonFed adına orada insanlık barışını korumada görev almak… ve sayamadığım daha nice konuda bizi önemsiyorlardı. Yaşıtlarım! Buna tahammül edebilecek insan sayısı sınırlıymış. Hibe edilmeniz yetmiyormuş.
WalHalla içinde tehlikeli deneylerle üretilen insanları görünce kendimi sıradan hissetmiştim. Kendimi sorguluyorum. Belki siz, beni okursunuz, anlarsınız. Karanlıklardan korkumun neden geçemediğini bilmenizi isterdim. Dünyadan uzakta olan yaşatılanlarımın ömürleri, benim gözümde boşa geçiyor. Mavi gezegen dışında olmak, dışarıdan da olsa maviyi seyretmekten mahrum kalmak… Uzaklaştırılmak acı. Sürgün acı. Sürgünden daha ağırı, çok uzaklardaki bir “HapHisHane/JaiLand” içine, eksi sekize konulmak. Üretilen insanlardan bazılarının buralara konulacak kadar büyük kabahat sahibi olduklarını gördüm. Bedeni mükemmelliğe ulaştırabilirsiniz! Peki içindeki insanın kendisi kötüyse ne yapacaksınız? Anne-babası olmayan, yapay geçmişe bulanmış, kendini diğerlerinden üstün görenler oldu. Eksi sekize konuldular. Bal peteği, bir daha açılmamak üzere kapatıldı. Ölmelerine izin verilmedi. Uzun yıllar yaşatıldılar. Bedenlerinin gıda ihtiyaçları karşılandı. Konforlu yataklarda yatırıldılar. Kabahati, bedenleri değildi. İnsanlığın barışı için adanmış yüzbinlerce insanın yaşadığı yapay bir uyduda, ihanet eden (üstelik özel üretim sayılan) birkaç insanın ömürleri burada tükenecekti. Yüzlerindeki öfke ve kin hala duruyor. Pişman değillermiş! İçimizden kötüleri alan Hedronik haklıymış. Acıması yok! Merkezde yer alan ışığın kaynağını korumak için gerekirse hepimizi gönderir! Adanmış bir bilgisayar. Biz sadece gençliğimizi adıyoruz. Ömrümüzün kalanında çoğumuz, güzel yerlerde, mutlu bir yüzde yaşıyoruz. Hedronik, sürekli görevi başında oluyor.
Evlilikte tercihimi kalıcı mod bir HanIM ile yapmıştım. Bu tesadüfleri içeren bir tanışmanın sonucuydu. Birlikte görev yaptığım HanIM’ın yaşıtıydı. 20 yaş sonrasında mutlu bir yuva kurma hayali olan, anne olmayı arzulayan bir bayandı. Her bedenin estetiğe ihtiyacı olabilirdi. (Anladığınız gibi değil. Estetikten kasıt, elle tutulan beden değil. Psikolojik görüntünüzü estetik yaptırmanızdan bahsediyorum.) Onun kendisi güzeldi. Huyunu beğenmiştim. Sevdiğine değer verir, sevilmek için yanımda bulunurdu. Bir Han ile bir HanIM’ın evliliğine az rastlanırdı. Bize hayran diğer bayanlarla evlenmek daha yaygındı.
Evlat sahibi oldum, bana “baba” diyen iki çocuk büyüdü. Onları hibe edemedim. Buna yüreğim dayanamazdı. Evlatlarımızı Ay şehirlerinden birine mesleklerine uygun bir işte çalışmaları için gönderdik. (LunCast: Ay Yaşantısı/Ay Kalesi) Biz ikimiz, ömrümüzün sonuna kadar mutlu bir şekilde (mutsuz edecek savaş zamanlarında görevler aldığımızı hatırlatarak) dünya yüzeyinde, sevdiğimiz insanların misafirliğinde yaşadık, barışı yaşattık.
Anlatımım burada bitiyor. Umarım, aktardıklarımla hayalinizde beni ve yaşadıklarımı canlandırabilmişsinizdir. Kırk yaşın ötesinde biriyim. “Emin” olmasam beni sizinle sohbet için Hanlar arasından seçemezlerdi. Hedronik ne derse o olur!”
(Kötülerin hakim olduğu günlere yemin ettiler. Uzak diyarlardan akan kaderin ta kendisiydi. Üzülenin ardından bir ağlayan bulunmadı. Sevgiden yoksun kalmış yavruların sığındığı derinlerde ateş vardı. Soyu tükenenlerin ardında kalanlar, bunlar. Güzelce kalk. Yürümeyi öğrenmeye bak. Koşmaya kalkmadan değer saç. Tabanlarına ulaşan sızı, seni yakmayacak. Zamanı yetiştirdiler. Eğilmediler. Dik duruşu olanı ab-ı hayat karşılar.)