Pages

20120704

3.3 WalKüre İnceBel

İşaretlenme zamanı; BozBurun Dağkalesi, Amazon kuşatması, denize komşu bir patika yolun üzeri, patikanın aşağısında gidip gelen dalgaların içi.
Kendi anlatımı:
“Yüksek zirvelerde, karla kaplı arazilerde yaşattılar. Çocuk yaşta savaşmak için eğitilmiştim. Tüm kadınlar savaşırdı. Zannedildiği gibi erkekleri ikinci sınıf olarak görmezdik. Onlar bizimle eşit haklara sahipti. Çok korunaklı bir yerde yaşamıştım. Korunak başka bir amazon klanı tarafından ele geçirilince onbeş yaşımda esir hayatım başlamış oldu. Onların gönüllü savaşçısı sıfatıyla yeni klanımın eşit haklara sahip bir üyesi olmuştum. Aile kurmamı engelleyen bir yasak olmaması nedeniyle aynı zamanda bu klanda seçtiğim bir erkekten yararlanarak anne de olabildim. Yirmibirimde ölmüşüm. Beni işaretleyip götürdüklerinde yavruma son kez bakmama izin verilmemişti. Kimse acımıyor halimize. Yüksek bir yere çıkarılıyorsunuz ama özel bir isteğiniz yerine gelmiyor. Ayrıcalığınız; sadece işaretlenmiş olmanız. Hayalinizde canlanan özgür bir savaşçı değiliz! Verilecek emre uygun yola çıkarız. Bize özenmeyin.
Canımı verdiğim yer, doğup büyüdüğüm yerlere benzeyen başka bir dağkalesi idi. Biz bunlara AyKale derdik. 
AyKale‘ye alınmak için bir isimle ödüllendirilmiş olmanız beklenir. Kahramanlık göstergesi olarak yaşamını ortaya koyan gençlerden kimisi, ismini alma hevesi ile toy yaşında ölüverirdi. Üzülenler; anne-babası ve birkaç yakın akrabaydı. Birkaç yıl sonrasında bu ölümler unutulurdu. Bu zamanda ölümler sık ve şiddetli yaşanırdı. Erkeklerin sayısı olması gerekenden fazlaydı. Dişi bir eş bulmada zorlanan erkek savaşçılar vardı. Kimi zaman iki erkeğe ancak bir dişi düşerdi. Son sözü dişi savaşçı söylerdi. Seçimini yapar ve dilediği erkeği kendine kalıcı ya da geçici eş yapardı. Erkeklerin sesi klan içinde fazla çıkmazdı. Klanı yöneten ve elinde öldürücü silahları tutanlar amazonlardı.” 

AraAktarım
Tiwal
WalKüre, dünyada iken kendisine aktarılan, yaşandığı varsayılan bir adamın hikayesini bizimle paylaştı;

“İkinci Zamanın sonunda bir adam vardı. Kendisini alçak bir tepenin ucunda, ÇukurKale’ye hapsetti. Oradan ölünceye kadar çıkmamaya yemin etti. Yemini bozmanın bedeli olarak ateşe atılma lanetine razı oldu. Çukurkale’de yalnız yaşadı. Orada yaşlandı. Ölüme hazırlandı. Kendisini buraya alan nedeni gençliğinde bırakmadı.
ÇukurKale, yakınındaki amazon klanlarına ait az sayıdaki AyKale’sine yürüme mesafesinde yaklaşık üç gün sürede ulaşılan bir yerdi. (Gece olduğunda yürüyemezsiniz. Bu tehlikelidir.)
Bu kaleyi inşa eden ilk zaman insanlarından devlermiş. Anlatılan; iki devin kabilesinden ayrılarak burada bir çukur açtıkları, içeriye kimseyi almadıklarıydı. İnsanların etraflarında dolaştıkları zamana kadar yaşayan iki devin kemikleri, kale içindeki mezarlarındaydı. Ölümlerinin geldiğini anlayan devler, önceden açtıkları mezarlara uzanmışlardı. Yüzyıllar sonra buraya gelen, içeriye çürüyen kapıdan geçerek geçen, barışçı bir klan lideri, kemiklerin üzerini toprak ile örtmüştü. Örtünün üstüne bir ev yapılmıştı. Buraya hiçbir insanın girmesi istenmemişti. Kalenin içinde nedenini bilmedikleri bir hastalık yayılınca, hasta olanlar canlarını kurtarmak için, sağlam olanlar hastalanmaktan kurtulmak için kaleyi kapatıp gitmişler. Tahtadan yapılma eski, çürük kapısı, devlerin toprakla örtülmesinden sonra demirden kapı ile değiştirilmiş. İçi, uzun süre insandan uzak kalmış. Devlerin zamanı geçmiş. İnsan liderliği almış. Akan zamanla bu efsane olmuş.
Yakın yerleşik amazon klanları, sahip oldukları AyKale’den çıkarak bu kaleye yaklaşırlar, içeriye girmeden uzaklaşırlarmış. Eski nesillerden duydukları, adımlarını kale içine atmalarını engellermiş. (Masalların, yaşanmış gerçeklerle ilişkisi olduğuna inandıkları çağda, bunu normal karşılamalı.)
“Tiwal” adında yabancı bir genç, öncesinde yaşananları bilmeden bu kaleye ulaşmış. İnsanlardan kaçmak için bu kaleye sığınmış. (Kendinden kaçtığı söylenir.) Kapıyı açılmamak üzere kilitlemiş. İçinden çıktığı kalabalık klanın kendisini bulmaması için çevre amazon klanları ile hiç konuşmamış. Görünmemiş. Kaleye girmesiyle içinde yaşanan tarihi çözmeye başlamış.
Yanında, hiçkimsede olmayan bir yay varmış. Bu yay, nişan almaya gerek olmadan atıcının gözleriyle işaret ettiği kişiyi okuyla alnından vurur ve öldürürmüş. Tiwal’in elinde atmak üzere yaptığı sihirli ağaçtan yapılma onyedi ok varken bu yayı ile kaleye kapanmış. (Karla kaplı yüce dağların zirvesindeki gizli bir bölgede yetişen ağacın her birinden ancak bir okun yapılabildiği, ağacın kurumadan kesilemediği, oku şekline kavuşturacak olanın eline aldığı keskiyi yapan demircinin aşılması zor denizlerin ardından geldiği hatırlatılır.) Kaleye girdiğinde yaşı onyediymiş. Oraya kendini neden kapattığını bilmeyen amazonlar, onu görme umuduyla, atlarıyla zaman zaman ÇukurKale etrafında dolanır, yukarıdan kalenin içine bakarlarmış. Devlere ait mezarevin içi akşamları ışıldarmış. Ateş yakanın dumanını görememişler.
Çürümekten korunması için yayını ve okunu metal ile kaplatmış. Kaleye saldıracak bir düşmandan korunmak istemiş. Sabah güneş doğarken ve akşam güneş batarken, günde iki kez yanındaki koçboynuzunu üflermiş. Çıkan ses, yakınlardaki AyKale sakinlerinin kulaklarında yankılanırmış. Onları korkuturmuş. Üflendiği anda uykuda olanları uyandırırmış. Rahatsız edermiş. Oradan başka yerlere göç etmek istemiş amazonlar. Sonra bu sesin aynı zamanda kendilerini de koruyacağını düşünmüşler.”

(WalKüre İnceBel, Tiwal’in bir yalancı olduğunu, eline geçirdiği güç ile kendi klanına ihanet ettiğini ve bu güçü kimse ile paylaşmamak için ÇukurKale’yi sahiplendiğini söyledi.)

“Tiwal, yanına aldığı ve amazonların hiç bilmediği/görmediği birkaç silahın sahibi. Yaşadığı için korkulan biri olmuş. İkinci zaman bitmek üzere iken ortaya çıkan bu kişinin; sevimsiz, içedönük, paylaşmayan, isteyerek gülmeyen, güveni kaybetmiş biri olduğunu anlamışlar. Nesiller geçtiği halde ÇukurKale’den gelen ses, kesilmemiş. Sonunda Amazonlar içinden çıkan bir lider, korkusunu yenerek sesi kesmeye karar vermiş. Beraberinde gelmeyi gözüne kestiren, cesaretli dişi savaşçılar eşliğinde ÇukurKale’ye girmiş. Nice nesil, ayak basılmamış yerin kokusu ile tiksinmiş. İçinde yaşayan neyse/kimse temiz biri değilmiş.
Devlerin mezarevine girmişler, mahsenlere girmişler, su kuyusuna bakmışlar… Tiwal’i bulamamışlar. Akşam güneş batımında hala içerideymiş, amazonlar. O zamana kadar uzaktan duydukları sesi, kaynağından işitmişler. Gelenlerin bir kısmı, kulaklarında duyma yetisini kaybetmiş. Kimisi atına binmiş, liderini beklemeden gitmiş. Cesur Amazon lideri, sağır eden sese yenilmemiş. Bir türlü göremedikleri sevimsiz kirliyi, elindeki silahlardan men etmeye yemin etmiş. Geçici olarak duyamadığı ses, artık onu etkilemiyormuş. ÇukurKale içinde aranmış, dolanmış. Sonunda dev mezarevine girmiş. Koçboynuzunu, mezarevin tavanında, havada asılı görmüş. Eline kılıcını almış ve boynuzu kırmış. Böylece amazonlar, günde iki kez katlanmak zorunda oldukları, sarsıcı sesten kurtulmuşlar. ÇukurKale’yi ateşe vermişler. Bütün bunlar olurkan Tiwal’i gören kimse olmamış.
Derler ki… Açık kalan demir kapıdan sevimsiz kirli, görünmeden çıkmış. Yanına alamadığı silahları, yakılan ateşin içinde kalmış. Kaybettiği değerli silahlarına karşı derin bir üzüntü duymuş. Çıkıp gittiği ÇukurKale, toprakla doldurulduğunda orada beklemekteymiş. Cesaret edememiş yanmış kalenin içine girmeye. Sihirli oklarını almaya korkmuş. Yeminini çiğnediğini ve artık ateşe atılacağını anlamış. Son bir çığlık atarak amazonları sarsmış. Görünmeden aralarından geçmiş. Çok uzaklara, ateşin kendisini yutamayacağı dağlara kaçmış. ÇukurKale ise dolan toprakla dümdüz edilmiş. Üzeri yeşillendirilmiş.” 

Walküre anlatımını yarıda bıraktı ve gitti.
Sonra ek bilgi ile geldi.
Zamanları, kehanet edilmiş son haline kadar aktardı.

“BirinciZamanda Devler, yetersiz bilgide, efsaneleşmiş yaşamda. İlkAraZamanda geçiş süreci yaşanır. İki zaman arasında suyla örtülü kısa dönemdir. İkinciZamanda İnsan, devlerin sonunu görür. Devlerin efsaneleri unutulur. ArtçıAraZamanda geçiş süreci yeniden yaşanır. İki zaman arasında kanla örtülü orta dönemdir. ÜçüncüZamanda Amazonlar hakim. WalKüre/German savaşçılar, (anlatıcı İnceBel’e göre) somut ve işaretli olarak bu zamanda etkinler. Dünya fethediliyor. SonAraZamanda geçiş süreci yaşatılır. İki zaman arası, ateşle örtülü uzun dönemdir. DördüncüZaman; gelmesi beklenen, henüz yaşanmamış zaman. Göklerdeki karanlık tarlalar fethediliyor. Felaket geliyor.”

WalKüre, yeniden kendinden bahsetmeye karar verdi.
BozBurun’da bulunuşunu ve can verişini bildirmek zorunda kaldı.

“Üç tarafı denizle çevrelenmiş bir yerde, yüksek, kayalarla korunmuş bir kaleye saldırı kararı verildi. DağKalesinin kulelerine her bulut ulaşamazdı. Kale burçlarından temiz günlerde deniz izlenebilirdi. Bu denli yüksek bir zirvede yapılan kalenin içinde, iyi denilmeyecek bir kalabalık türemişti. Kendi amaçları için seferlere çıkar, aramızdan barış içinde yaşayan bazı klanları kökünü kesinceye kadar biçerdi. Onların yeri, bizim yaşam alanımız dışındaydı. Bizler denize kıyısı olan yerlerde yaşamayı istemezdik. Ormanların içinde, tatlı suyla yaşardık. Denizin tuzu ve denizden gelen bilinmeyen kalabalıklar bizi tehdit ederdi.
Birleşen klanlardan birinde, atımın üzerinde yol aldım. Yüksek zirvede yer alan AyKale’ye ilk ulaştığımız anda korkmuştum. İçinde, isimlerini hak ederek almış çok sayıda savaşçı düşman vardı. Bize ait olan AyKale’ye kıyasla büyükçe bir yapıydı. Gittiğimiz günde bulutlanma olmadığından kale burçlarını görebilmiştik. Kaleyi ele geçirmek için atımız bir işe yaramayacaktı. Taş duvarlara tırmanmak, kale kapısını kırmak gibi çareler aranmaktaydı. Gönüllü genç amazonların büyük bir kısmı, ölü bedenlerini kale kapısı yakınlarında bırakarak aramızdan ayrılmıştı. Klan liderleri aralarında toplanır, çözüm bulamaz ve yine kendi alanlarına geri dönerlerdi. Bu kaleyi ele geçirmeden geri dönmemeye yemin edildi. İçeridekilerin sayısını bilmiyorduk. Bizler, onların sayısına ulaşamayacak kadar az olduğumuz düşüncesi ile korkuya kapıldık. Kale kapısını aşmak için verilen canlardan sonra çok azımız içeride yaşanacaklara hazırdı. Kötülükleri ile nam salmışların liderleri, bize elçi gönderir, sağ olarak yurtlarımıza geri dönmemiz için gereken kolaylığı sağlayacaklarını anlatırlardı. Güçlü bir ordusu olan için bu teklif soru işaretlerini arttırdı. İçimizdeki savaşma arzusu arttı. Biz, kötülerin korkularını hissettik. Başlarına gelecekleri biliyorlardı. Onları yenecektik. Hiçbirini sağ bırakmamak üzere yemin etmiştik. Buna katliam diyebilirsiniz. Katlettiklerimiz, bizlere sonraki nesillerde daha çok bela getirmesini beklediğimiz kötü yaratılışta insanlardı. Onların kökünü kurutmak, bataklık kurutmaya benzetilirdi. Bataklığın yuttuğu savaşçılarımızın, masum insanlarımızın öcünü böyle alacaktık. Kısasa kısastan fazlasıydı. Dünyamıza iyilerin hakim olması için canımızı ortaya koyacaktık.
(Amaca hizmet et! Amaç: HU! Kimi yürüyerek, kimi koşarak, kimi uçarak hizmet eder. Tarafsız görünenlerin bir gün kötülüğe hizmet edebileceğini bil. Sen iyi ol. İyilerin yanında ol. İyi görünen kötülerin kalabalığına aldanma. İç korkuları ile anlaşılırlar. İyi olduğunu bilen korkmaz. Cesareti ile canını verir, inandığına. Işıldayacağını bilir.)
Amazon klanları birbirleri ile haklı bir neden olmadan savaşmazdı. Ölümler az olur, hemen barış sağlanırdı. Oysa bu kötü insanların DağKalesi olduğu sürece bize huzur yoktu. Bunlar, sözlerine sadık olmayan, savaşmak için yaşayan, ganimet için sefere çıkan vahşilerdi. Kalelerini, kölelerine yaptırmış, biten kalenin burçlarından bu köleleri atarak öldürmüşlerdi. Oysa onlara özgürlüklerini verme konusunda söz vermişlerdi. Boşuna burada değildik. Klan liderlerimizin savaşmadan geriye dönmeye niyetleri yoktu.   
Bana İnceBel demezlerdi. Belim çok inceydi. Bu adı bana veren Hedronik’tir. Savaşa her gittiğimde üst giysimi, kemerimle çok sıkardım. İnce belim ortaya çıkardı. Karşımdan bana bakanın ilk gördüğü, ince bir beldi. Yüzüme daha sonra bakılırdı. Yaşatıldığım çağda bizlerin ömürleri kısa tutulmuştu. Bir savaşçı amazon için en uzun ömür otuz yıldı. Bir amazon savaşçısı otuzbeş yaşında emekli olur, köşesine çekilir. Sefere çıkmaz, savunma amacıyla AyKale’de kalır. Kırk yaşına yaklaşanları aramızda tutmazdık. Onları klan içinin sakinleri sayardık.    
Klan liderlerinden biri, “kale, hiç beklenmeyen deniz tarafından geçişe izin verebilir” diyebildi. Deniz tarafına yönelenler içinde ben de vardım. Bu benim atımla son yolculuğum oldu. DağKalesi ile deniz arasında kalan, ancak bir atın geçimine izin veren patikadan yavaşça ilerlemiştik. Amazon savaşçıları denizi sevmezdi. Yüzmeyi bilmezdik. Kaleyi ele geçirince burada yerleşmeyecek, yıkacaktık.
Tahmin edildiği gibi deniz tarafında, korunakları zayıf bir kapı bulduk. Buradaki bekçilerin ilk tepkisi üzerimize ok atmak olmuştu. Ne şans ki atılan ilk ok beni buldu. Atımdan düştüm. Bedenim denize ulaşıncaya kadar ölmüşüm. Yukarıdan seyretmeme izin verilen manzara güzeldi. Benden sonra gelenler bu kapıyı kırarak aşmıştı. Ok fırlatan iki bekçiyi öldürmüşlerdi. Kaleyi arkadan ele geçirmişlerdi. Sonrasını izleyemedim. İşaretlenmişim. Kaygılanmama izin vermeden, mutlu olmamı sağlayanlar tarafından WalHalla’ha ulaştırıldım. Yeni bineğim, eskisinden daha güzeldi.
Aktarmayı Unutmuşum! Bir okla nasıl öldüğümü merak etti kiminiz. Beni öldüren ok olmadı! Ok darbesi ile dengemi kaybedip at üzerinden düşüşüm, ölüme neden oldu. Düşerken yere çarpmayı ummuştum. Oysaki ancak bir atın geçebildiği dar patikada ilerlediğimi unutmuşum. Düşerken şanslı değildim. Bedenim denize ulaşana kadar dik, keskin kayalara çarptım. Bacaklarım, kollarım kırıldı. Bu bana acı vermemişti. Zira ilk çarptığım kayada ölüm gerçekleşmişti. Oku yediğim yeri tahmin etmeniz çok kolay… En sevdiğim yerimdi: İnce belimdi. Okun girişi ile gözlerim belime yönelmişti. Dengemi kaybettiren, ince belime olan sevgim olmuştu. O gün hiçbir düşman öldürememiştim. Ancak daha önce giriştiğim savaşlarda gösterdiğim cesaret, adanmışlık beni işaretlenmişler ordusuna katmıştı. Çok uzak dedikleri bir günde savaşmak için bekletilecek, huzurla aramıza yenilerin gelmesini sağlayacaktık.