Horz (ata benzetilen bir kurt veya kendini kurt zanneden bir at) adında bineği ile sadece bilinmeyen uzaklara giden, istemedikçe istenmeyen, dilemedikçe görünmeyen, yüzünü görenlerin gözlerindeki ifadeyi unutmak için uykuya daldıkları kişi. Hiçbir WalKüre, onun izni olmadan aşağıya inemez, bineğini sevemezmiş. Hiçbir German, tabi olduğu WalKüre’nin izni olmadan WalHalla dışına bakamazmış. Bütün bunları kontrol altında tutan bu tek kişiymiş. Sana bu gücü veren kim? Gerçek adın nedir? Merak edilen olduğun halde sendeki bu sessizlik neden? Nereden geldin? Bu işaretli savaşçıları hangi gün için topluyorsun? Onlara bildirmediğin sırrını burada yazarsam kızar mısın?
“TuA”, onun dünya yüzeyinde gençlik zamanlarında kullandığı kılıcının adıymış. Gizlenen kendi adıyla neredeyse adaş bu kılıç ile can almış. Kendi klanının kurucusuna adamış bu kılıcı. Gittiği her yerde, önce kılıcı ile selamlamış gökyüzünü. Kendi geleceğinde bir gün gideceği ve sahibi olacağı yeri biliyormuşçasına gözleri mavi göklerdeymiş. Uzaklara baktığı gözlerindeki hakim renk; Maviymiş. Silahlanmış bedeni, her savaşta önceden hazır olurmuş. En ön safta, ölmeyi isteyen bakışlarıyla düşmanı süzermiş. O zamanların savaşlarını gözünüzde büyütmeyin. Ölenlerin sayısı, sizin zamanınız için önemsenmeyecek kadar azmış. Ama azlıkla ifade edilen neydi? Kaçı gerçekten ölmeyi isteyebilir! Üstelik ölümcül yarayı aldığında daha onsekizmiş. Ölümü savaş meydanında değil, geriye çekildikleri korunakta yaşanmış. Yenilgi ile sonuçlanan bir savaşta boş yere can verenlerden olduğunu zannetmiş. Ama onu yenen ordunun bir sele mağlup olduğunu bilememiş. Kader budur! Hiçbir zaman sizin istediğiniz gibi olmaz. Son sözü “kader” söyler. Kader canlıdır.
Ölüm eşiğini aşmış olan Hedronik, ışıldadığını hisseder. Buna kimseyi şahit edemez. Öldüğü gün somut bedenin içinde gizli soyut bir beden olduğunu anlar. Yükselme gücüne sahip olduğunu görür. Kendini okumak için daha yukarıya çıkar. Bir aynada, yenilenmiş gözleri ile bakmasına izin verilenleri/yazılanları okumaya çalışır. Ama o şaşkındır. Aşağıya varıncaya kadar, geçen sürede, okuduğu değişirmiş. Okuduğu her neyse, canlıymış. Anlayın artık. Kader dediğiniz bile sizin geleceğinizi bilmiyor. Bildiği; aynada aydınlanan silik bir işaret olmalı. Oysa o aynada yansıyanlar değişim halinde.
TuA… Hedronik kılıcını kime emanet etti? Söylemedi? Bir gün somut bir WalHalla kurulacağını ve onu kurmak üzere harekete geçenlerin liderine bu kılıcın getirileceği/görüneceği kehanet edilmiş.
TuA’nın sahibi, aynı anda hem WalHalla’hda hem de tünelin diğer ucunda bulunabilen tek kişiymiş. Gönderdiği kişileri yine orada karşılar, korkmalarını engellermiş. İçindeki sevgiyi ancak oraya gidenler görebilirmiş. Neyi sevdiğini kimse bilmezmiş. (Saçma… Anlamak isteyen anlar. Neyi sevdiğini öğrendim!) (Neyi sever o? Allah için yürümeyi. Tabi ki onun mekanı/zamanı için yaratıcıya verilen isim farklıydı. Yazanın inancıyla ifadesidir. Bir insan hakkını vererek can verdiğinde, yeni bir yaşam hakkı kazanır. Dünyanın (beklenen) son gününe yakın tutulacak, diriltilmiş ölülerden olur. Bu şekilde yüceltilmiş olanlara “işaretli” dedik. İşaretlilerin başı; Hedronik! O, en çok yürümeyi sever. Koşmaz. Hızla giden bineklere fazla binmez. Yürür. Ne için yürür? Neden sever yürümeyi?)
Hedronik! Benliği için istemediği belliydi. Yerini bilmediği bir hazine ile tanıştırıldığında, aklına ilk gelen paylaşmak olmuştu. Bu değere ulaşmasını istediği diğer insanları da yanına istemişti. Bunun için geri döndü ve dünya yüzeyinde işaretlenmeye deyecek insanlar aradı. MutlaKitap, sadece kendisine görünürdü. Orada ileri zamanlı şahsi görüntüsünü ve yaptıklarını, önceden yazılmış olarak buldu. İşaretlenmesi takdir edilenler, ismen tarihlerine kadar kayda alınmıştı. Bunu anladığında kadere teslim oldu. İnatçı, kendi bildiğini okuyan, gördüğüne inanmayan kalabalıktan sıyrıldı. Bir sırrı öğrendi. İşaretlenenlerin ilki kendisiydi. Uzak gelecekte olması beklenen devasa savaşlarda, kendi seçtiği (kendisinin seçmediğini bilerek seçtiği) işaretlilerle hazır bulunacağını artık biliyordu.
Ailesini, evlatlarını, ormanlarla kaplı diyarını geride bırakıp, işaretlenmenin verdiği hevesle tüm dünyayı hızla dolandı. En sevdiği yerleri işaretledi. Kendi kitabında karartılmış, okunmasına izin verilmemiş zaman dilimlerini merak ederek, yalnızlığı seçti. İnsanların ulaşamadığı bir yere, soğuk bir yere ulaştı. Ayaklarını yere basmadan, kanatsız olduğu halde uçabildiğini bilerek burada bir süre düşündü…
Düşünce dalmak için bir zirveyi seçmişti. Orada olabilseydiniz bu zirveyi göremeye cektiniz. Bilen görür. Soğuklar ülkesinde sıcaklığı ile ısındığı bir zirve var. Dünyadaki hiçbir dağ bu zirveyle yarışamadı. Dümdüz bir buz tarlasında, öylece hareketsiz, içine bakan bir işaretli. İlk işaretli! Düşünmek ve karar almak için geldiği bu düzlükte, başkasına görünmeyen bir zirveyi sahiplendi. Görünmeyen bir dağ! Taş ve toprak yok. Dağı yükselten başka bir unsur var. Dağlar aşağılardan yükseltilir. Onun yükselttiği dağın altında sevgi parçaları var. (İnsanı Allah için sevdi.) Dağın zirvesine çıktı. Orada sevgi toprağına iki avucu ile dokundu. (İki avucuna aldığı kırmızı bir kalp önce kırmızı değerli bir kristale, sonra kaleme dönüştü. Yazanlardan o. Senin gibi. Bil bunu bil. Ellerini kara sür ve ellerin kıpkırmızı şimdi. O kırmızı ellerini yüzüne sürdüğü kişinin gözleri açılır masmavi. Dünleri düşünmeli, yarını değil. Sev bizi sev, sevin, sev. Küçük bir kedi var elimde. Onu seviyorum, bak şimdi ona. Gözleri ne renk? “–Kırmızı.” Ne yapalım onu. Kırmızı göz sevilmedi. Neden? “-Nefret var orada” Gidiyor o artık. Pis kedi. Gitti bil.”) (Kar yağar. Taze kara el sür. Üşümediğini göreceksin. Hedronik üşümez. Üşütmez. Gönlü ile bağlandığı insanı ısıtır, o buzlar ülkesinde. Yüzleri aydınlatır. Kediler, soğukla düşmandır. Sinsice yaklaşırlar sıcağa. Kedilerin çok azı sahibine sadakatle bağlıdır.)
Dilediği zamana ve yere gitme becerisini geliştirdi. Öğrendikleri ile şaşırdı. Yapayalnızdı. Tek işaretliydi. Ona WalHalla adında bir yer kurması emredildi. Bilmediği yerlerden gelen bineklerin, bitkilerin, yükseltimiş bir yerde bir araya geleceği kehanet edildi. Kendisi gibi işaretleneceklerin mekanı olacakmış. Hedronik çok düşündü. Korkusu arttı. Verilen görev ağırdı. MutlaKitap içinde yer alan; mutlak anda; işaretlenmesi, huzura kavuşturulması arzulanan gençleri savaş meydanlarından alacak ve mekana getirecekti. İlk başlarda işi kendisi yapacak, sonra ardından gelenlere bu görevi teslim edecekti. WalHalla, gelen binek ve bitkilerle kendi kendine oluştu. Hedronik, bu oluşumu seyretmekle yetindi. İçinde bir ışığa girdi! Kendini çok uzaklarda, daha huzurlu, daha mükemmel buldu. Burada bir süre dinlendi. (Dinlenmeye ihtiyacı olmadığı halde bekledi.) Dünyada, onun gibi işaretlenmesi gereken gençler vardı. Onları düşündü. Geri dönmeyi istedi. Onun ulaştığı zirveye, hak ederek gelmesini istediği gençler vardı. Okumayı istediği zamanda, kendi kitabı dışındaki MutlaKitap ona göründü. Okunmasına izin verilen sayfada, yaptıklarını üç adım öncesinden buldu. Üç adım farkla zamanda ileri, geri akma hakkını elde etti. Kendi işaretlilerine adanmış bir süre edindi.
WalHalla’ha alınan ilk işaretlilerle mutlu oldu. İçinde yaşadığı bu duyguyu paylaşmak için soğuklar ülkesine döndü. Orada kendini buldu. Kendisi ile duygularını birleştirdi. Ayakları yerde değildi. Ailesine dönemediğine, evlatlarına babalık edemediğine üzüldü. Üzüntüsünü yenmek zor oldu. Boş zamanlarını çocuklara adadı. Bir daha hiç ağlayamadı! İzin vermediler. Gülümserdi. Ancak kahkaha atacak kadar rahat değildi. WalHalla istendiği gibi yaşam alanı olunca, bir kenardan izlediği işaretlileri gözetlemekle görevlendirildi. Cennet bahçelerine benzetilen iç mekanların tam ortasındaki ışık kaynağının bekçisi oldu. (Yeşil Işık yansıdı yüzlere, bir dakika bile sürmez gelişler. İnan ki çok özeller. Neler isterler neler! Sevmek isterler. Görmek isterler güzelleri hep. Sevda bu, sevmek…) Oradan izni olmaksızın hiçbir WalKüre ya da German geçemeyecekti.
Hedronik, ölümü yaşamadan sıyrıldığını biliyordu. Aldığı yaraya bakarak kanatlandı. Ölümünün ertelendiğini okuyacaktı. Ulaştığı hazineyi paylaşmanın bedeli olarak, ölümünün acısı, yetmiş kat arttırıldı. Kehanet günü gelince, kendisi ile birlikte olmaktan men edilmiş işaretlilerinden çok uzakta ölümün acısını tadarak işi bitirilecekti. Diri haliyle son kez ışığın kaynağından geçecek, yerini bir başka sırlı işaretli alacaktı. Yerinde olmayı isteyecek binlerce (bu uğurda canlarını verdiler!) dünya insanı oldu. Onların hiçbiri geri dönmeyi, kendini gençler için feda etmeyi, çocukları mutlu ederek kendi ayrılma üzüntüsünü örtmeyi düşünmedi. Bunu samimi olarak istemedi. Bunlar iyi insanlardı. İşaretlenmişlerdi. Daha iyi olabilen çok az sayıda işaretli vardı.
Kendi görecekleri için başkalarını feda edenlere hiç bulaşmayalım. Onların amaçları, kaybetmeye mahkum, düşen yağmur damlalarına benzetilirdi. Sonunda denize ulaşacaksın! Kendin için istediğini başkası ulaşmasın diye gizlemek niye? Hedronik gizlemediği için başardı. WalHalla adını alan bir yerin içine işaretlileri aldı.