Pages

20120704

1.4 Mitolojik Kayıtlar

Tanrı sayılanlar (Æsir)
Tanrıça görünenler (Ásynjur)
Birlikte anılanlar (Vanir)
Yazgı görülenler (Norns)
Bilinemezler(Áflar)
Büyültülmüşler (Jotuns)
Küçültülmüşler (Cüceler)
Sıradan bilinenler (İnsanlar)
Tehlike saçanlar (Canavarlar)
Sahiplenilmiş mekanlar
Kutsanmış tapınaklar
Serpiştirilmiş yapılar

İçi henüz dolmamış, rezerv tutulmuş bir hiçlik tarlası, tek olduğunu düşündü. Dört bucağına uzandı ama sonunu bulamadı. Zeminin altı boştu. Üstü, yağmaya niyeti olmayan bir dumanla kaplandı. Sağ gözün solu gözü göremeyeceği kadar sis vardı.
Bir gün doldurulacağını anladı. Dolmaya başladığında, içinde canlanan akıl sahipleri tarafından “Ginnungagup!” adıyla anıldı. Artık bir isimle ödüllendirilmişti. İsim verenlerin gözünde “Ginnungagup”, gizli/gözlü olandı. (O bir gınnan (gizil olandır), acıyı çekene acı çektirdi. Bekleyiş süreci bu alandaydı.) O gizi sağ göz, sol gözden sakladı. Aynı başın yüzünde açılan iki göz den biri acı çektirdi. Sol göz, gizi bulduğunu zannetti. Hiçlik tarlasında var olduğunu düşündü. Dumanın dışına çıkmayı bilmedi. Mutlak sıfatlarını henüz alamamışların bekleyişi zorlu oldu. Kavuşmayı arzuladıklarını bilenlerden ışığı sola kırılanlar, zemine yapıştılar. Ayna bulanların sağı solu değişti! Bekletildiklerini anladılar. Kin tutanlara, sevme emri alanlar karşı geldi. Akıl sahibi olmakla ödüllendirilmişlerin neredeyse tamamı zürriyetlerini ateşe attı! Yandılar! Nefretini yenenlerin sevilmeyi hak ettikleri günde sisin dışına çıkanlar oldu. Ayrıştılar. Sonra dürüldüler. Hiç yaşamamış gibi oldular. Henüz ölüm olmadığından unuttular. Yapacakları kendilerine gösterilen akıl sahipleri, başa geleni önceden bildi! Kaybedenlerin çoğunluğu karşısında gölgede kalanlar sevgilerini kaybetmekten korktular. Emanet aldıkları “can” ile ölüm yaratılmadan önce yola çıktılar. (Hala o yoldalar. Aslında yola çıktıklarını zannettiler. “Ginnungagup” dedikleri yerde uyuyakaldılar. Uyandıklarında, içinde mutluluğu ve sevilmeyi başaranlar verdikleri mücadelenin ne için olduğunu anladı. Ama bu anlayış için uzanca bekleyiş gerekti.)
Zemine gücüyle hakim olacak insanların tabanları ateş topu dünyaya egemen olmadan çok önce, ölüm, “Niffleheim” diye bilinen soğuk zeminde yaratıldı. Yaratılan ölüm karşısında, canı emanet almış akıl sahibi korkacaktı. Kendilerini koruyan meleklerin dahi korktuğu ölüm, ince bir buz tabakasıydı. Ne zaman kırılacağını bilmedikleri bir zeminde yürümek zorunda olan insanlar, gidebildikleri yerde ölümü tattılar. Yola çıktıkları “Ginnungagup”a geri döndüler. Mutlak soğuk! Ölüm yaratıldığında bütün akıl sahipleri, sınanacakları zemin üzerine çıktılar. Yaratılan ölüm, soğuktu. Ölüm, ısı emerek yaşardı. Tüm canlılardaki ısı, onun besin kaynağıydı. Akıl sahibi olmayan hayvanlar, bitkiler. Akıl sahibi olduğu halde insanlardan gizlenenler. Akıl sahibi olduğu halde evin bahçesinde gezinenler. (Bir gün kapıyı kırıp eve girecekler.) Ölümü bilmeyen korktu. Bilen hazırlıklıydı. (Ölenin, bindiği at olduğunu bilen korkar mı? Aksine bindiği atın, leş yiyen çakala dönüşme olasılığını düşünürdü.) Soğuk zeminde hareket edemeyen, kendini gösteremeyen ölüm, bekledi. Canlananların sıcaklığı kendisine ulaşacak ve yerinden kopacak, serbest kalacaktı. Ölüm, öleni terk ettiğinde görevi bitecekti. Kendi soğukluğunu can alarak dengeleyen ölüm, doğduğu yere geri dönecekti. Ölüm öldüğünde, ölümsüzlük doğacaktı. Bundan ölümün haberi var mıydı? Zamanla dost olduğu halde, dönüp dolaşıp zamana yenildi. Ölüm yaratılmasaydı yola çıkılamayacaktı. Akıl sahipleri takdir edilen kaderlerine kavuşamayacaktı. Zaman bile doğumunu, ölümün yaratılışına borçluydu. Zamanın kendisini öldüren, uzun bekleyişin sonunu hazırladı. Seven bir gönlün sıcaklığından mahrum olan, ölüm! Kendisine isteyerek koşanları hiç anlamadı. (WalHalla bunun için vardı!) Ölümü yenenler işin sırrını bilmeden bildiler.
“Niffleheim”e, kendini kuzeyde sanmasına neden olacak güneyin sıcak zemini, “Muspell” karşıt güç oldu. Muspell, “Dev” adı verilmiş olanların korumasında kalmış. Karartılmış ateşin sıcaklığında adına “Stur” denilmiş. Karartılmış ateş için devler nöbette! Soğuktan çıkanlara inat sıcak zeminin yaratıkları iri tutulmuş. Onların yaratıldıkları ilk gündeki masum görünümlerine baksaydın yaşatacaklarına inanmazdın. Ateşin kararmasını ve yayılan ısı ile devlerin huzur bulmasını bozacak olan kuzeyin soğuk zemini değil miydi? Kuzeye düşman olan ateşin kendisi miydi? Düşmanlığa neden olan; ateşle beslenen devlerin kaçan huzuruydı? Devlerin zamanı yitiyordu. Sıcak kaçacak bir zemin bulmuştu. Ölümü soğuktan çıkaran kader, sıcağı öldürüyordu. Huzuru kaçan devler, küçülmeye başlayacaktı. (Kendini dev zannedenlerin aslında haklı olduğunu buradan çıkarın!) Siyah zeminde görünmeyen ateş! Yerinden çıktı. Zaman devrinde çarklar değişti. Hızlanmış ömürü kısaltan bu çarkın dişlileri değil miydi? (Siyah, beyazı yutma hevesiyle kuzeye akacaktı. Kuzeyde erimekten kurtulmuş tek bir soğuk nokta kalıncaya kadar bu sürecekti. Sonra o soğuk nokta, gücünü akarak kaybetmiş siyahı, kara kalbinden dondurarak vuracaktı.)     
Kuzeyde kalmış donmuş nehirler var. Niflheim’de akmak için yaratılmış ancak soğuk etkisi ile hareket etme fırsatını yakalayamamış nehirler, Ginnungagup gibidir (orası). Yerleri gizlidir. Güneyin kara ateşinden kaçabilen kıvılcım yağmurları donmuş nehirlere ulaşır, çözülme başlar. Akış sağlanır. İlk damlalar yola çıkar. Hedeflerinde bir kalıp vardır. Kalıp, ulaşan damlalar ile sıcaklığı hisseder. Adını duyar: “Ymir” bedenini doldurur.
Ymir, 33 metre boyunda, süt beyazı ten rengi ateşin izi ile kızarmış, ayakta durmakta zorlanmayan, kalıbın dışına çıkmak için kendini sarmalamış olanı bırakmak zorunda olan, dilini kullanmayı bilmeyen, düşündüğünü kulakları ile işiten, kalıbın içinden bakıldığında dışını gösteren, bedeniyle heybetlidir. Ter denilmiş farklı bir akıntıdan, yaptığından sorumlu tutulan ilk canlılar türer: Devler! Ateşin etkisi ile Ymir terler, her biri aslından farklılaşmış dev türleri oluşur. Ymir, dişi ve erkeği ile her ayrıştığında, farklı bir katmanın varlığını hisseder. Soğuk zeminden kaçarak sıcak güneye gizlenen nesiller, girdikleri katman dışına görünmez olur. Beslenme ihtiyacı ile Ymir, bir ineğe muhtaç olur: “Audhumla”
Bedende zıtlar birleşir. Sıvı, sınırlarına kadar doldurduğu bedeni canlı tutar. İnsana ilk şeklini verecek olan “Audhumla” adındaki inek, bedenin tuzlu sıvısını alır, tatlı sıvı kalır. Can verecek bir karışımla önceden doldurulmuş (içten dışa doluyor) katı kalıp, kendi içinde değişime uğruyor. (Kalıp fazlalıklarını yitiriyor. “İnek yalamış” dedikleri!)
İlk insan şeklini bulur: “Buri” adını alır. Kalıbından çıkar. İçindeki sıcaklık, kuzeyin soğukluğunu yener. Kuzeyin hakimi olacağı gün için çoğalmayı ister. Bu uğurda harcanan zamanda “Bor” adını verdiği bir oğul ile zürriyeti adım atar. Oğul, ilk insandan daha güzeldir. İlk insanın hiç bilemediği, hiç düşünemediği, hiç anlamadığı konularda kendine hakim olur. Çocukluktan gençliğe geçtiğinde, içdürtüsü ile eş ister. Bor, adalesi gelişmiş, avcılık yapmak zorunda kalmış, yürümekten usanmış, koşmayı sevmiş, az uyuyan, çok düşünen bir insan olmuş. Gözleri krem rengi, öndişlerinden biri ucundan kırılmış, kulakları uzun saçları ile örtülü. Saç rengi mavi-yeşil arası. (İlk zamanlarda siyah saç yoktu!) Bakışları yere yakın. (Babasından farklı!) Babası ile farklı olmadığı konu; tanrılaşması! Böylesi önem verilen ilk insan evladına, yakışır bir eş bulmak üzere yüceltilenlerden 3ler devreye girer: Odin, Vili, Ve! Uzun nesiller sonucu çoğalan devler içinde bir anneyi seçerler. Anne, hamile kaldığı bebeğin güzelliği karşısında irkilir. (Bebeğin gözleri yeşil ve kırak. Bal rengine yakın tıran ve göz rengi aynı seninki. Tik Tak. Bilgi akıyor. Annelik için, dualar var. Gözlerin açık. Annelik için. Bilgi akıcak seninle. Dür dür. Birgiyi. Belgiyi. Meliyi. Pipi mimi mama yaya nana haha mama fifi şişi kiki haha pupu haha mama momo hama mana mono kiki mimi ana sisi çiçi kiki ÿ omäÿänÿ şişi kίki ÿ omäÿänÿ ŋini titί ŋini mimi mana zaza núná faf pae non kóŋ fίn mánn kemam mám maév tuwa kevá tίn tón tίm paem mίm tỳm mÀnâ ÿ omäÿän pom pίm mίm poe heam manä mäv ÿ omä ılbız mäma tùne fìva mäe nine mìni) 
Baba, devler diyarının en mutlusu olur. Dünya, şirin bir kızla tanışır. “Bolthor” adını verdikleri kızı, 3lerin özenerek şekillendirdiğini ne anne ne de baba bilmez. Günü gelinceye kadar anne-baba gözetiminde yetişen kızın güzelliği, yaşıt kızların kıskanacağı ve zarar vereceği düzeye ulaştığında gereken yapılır. Devler arasında yaşayan insan duygulu bu kız, bilmeden kaybolur. Dev kızı Bolthor, artık devlerden sayılmayacak ve insanların arasına karışacaktır. Kendisine takdir edilmiş Bor ile tanışacaktır. Bunun önündeki engel; devlerin öncüsü Ymir‘dir. 3ler, yaratılışına aykırı olan değişimi nedeniyle rengi siyaha yaklaşan Ymir’i öldürür. Görevi biten ilk dev, yaşam sahnesinden geri çekilir. Böylece Bolthor, Bor‘un mutluluğu için yaratılmış olduğunu bilmeden sevilir. Bor ve Bolthor birbirlerine eş olur.
Bor’un yanında Bolthor insanlaşmış, güzelliği kıymete binmişti. Onun saçlarına dokunmak için eşi avını yarım bırakırdı. Evine ulaştığında Bolthor’un gözlerine bakardı. Bütün kaygılarını unuttururdu bu bakışlar. Eşi av hayvanı peşinde koşarken, eşini karşılamak için süslenen Bolthor, güzel kokulu bitki ve çiçek peşinde koşardı. Uzattığı saçları ortadan ikiye ayırırdı. Mis kokular sürünürdü. Her günün sabahında göle girer yıkanırdı. Önceden topladığı bitkilerle yüzünü yumuşatırdı. Çiceklerin kokularını eliyle alır, dudakların üstüne, çene altına ve kulak memesine bulaştırırdı. “Bor sevildiğini bilsin” diye yapardı. Eşi kadar uzundu. Bacaklarını saklamazdı. Çıplak ayakları ile göle girdiğinde kendine hayran kalırdı. Çünkü gölden yansıyan kendini seyrederdi. Gölden çıkınca ayaklarını çiçek dalları ile süslerdi. Adını bilmediğiniz çiçekleri, özellikle ağaç dallarından koparılanları, saçlarının arasına alırdı. Düşmesin diye taç yapardı kendine. Zannedildiğinin aksine, çiçek toplayarak eşine veren ilk taraf dişiydi! Bor, bu davranışı eşinden taklit etmek zorunda kalmıştı. Sevilmek için seven taraf elinde çiçekle, eve gelen eşini karşılardı. Gözleri ile etkileyen Bolthor, daha çok sevilmek istedi. Boynuna ve kollarına çiçekli dallardan takılar yaptı. Göl kıyısına gidip suda yansıyan görüntüsüne bir daha baktı. “Bor gelince beni sevecek!” diyerek kendine gülümsedi. İçinden hiç kötülük geçmedi. Eşini üzmeyi hiç istemedi. Gözyaşını mutluluktan dökmeyi tercih etti. Saçı siyahtı! Mavi-yeşil saçlı Bor, eşinin sevgisi ile ona daha çok ısındı. Sevdi. Eşinin dev grisi ten rengine bakarak onu üzmedi. Gözlerine baktı. Çiçeklere baktı. Sonra yine gözlerine baktı. Onu severek/isteyerek dudaklarından öptü. Bu mutluluğun bozulmaması için diğer nesillerden uzak durdular. 3ler, bu çifti gözledi. Böylece devlerin zamanı geride kalmış sayılacaktı.
Meydan iki ağaca kalır. Gözleriyle baktığı yerleri bilen, kulaklarıyla sesleri ayırabilen, içine hava alabilen, bilinci ile idrak halinde iki ağaç! (‘Soy ağacı’ dedikleri bu mu?) “İnsan” adında tohumlar verecek. Aynı kökten çıkan iki ağaç! Kökler yükseldi, ayrıldı. Zeminin üzerinde iki farklı ağaç olarak göründüler. Birbirlerini beslediklerini köklere bakarak anlayabilirdiniz.
İlk ağaç, merkezde kaldı. Adı; “Askr”! Kül ağacı! Neden kül? Onu sıcak zeminde tutmuşlardı. Ateşle tanışmıştı. Yanmıştı. Siyahı ve kırmızıyı biliyordu. Ama henüz yeşille tanışmamıştı. Sıcak ve ateşle yandı da küle dönüştü. Kül haliyle yeniden ağaç olabileceğine inandı. Yaratma gücünü elinde tutanlar erkek ağaca öncelik vereceklerdi. Çünkü dişisi onu sarmalamak isteyecekti. Merkezde kül ağacı, kökünden gelen güçle boy attı. Yükseldi. Kuru kabukları sıcaklığını içinde bıraktı. Yeşil dallarını yukarıya aldı. Aşağıdan dokunmak isteyen dişi, erkeğin sıcaklığını alamadı. (Sarmaşıklar bü yüzden yükselir!)
Erkek ağaç, içten yanmaya devam eder. Yanlış yönlere uzanan dallarının kökünden kesileceğini bilir. Kalın gövdesinde, yükselme uğruna kaybedilmiş budaklar vardır. Kesik yerinden içini gösterir. Halka halka olmuştur. Köklerinden uzanan özsuyuna yeşil dalları ihtiyaç duyar. Uzandıkça heybeti artacaktır. Yükseldiği yerden bakan yapraklar öldüklerinde zemine isteyerek düşeceklerdir. (Kuruyan yaprakların, sahibi sayıldıkları ağacı yeniden beslediklerini görmek isterdim.)  
İkinci ağaç, sarmaşık cinsindendir. Görevi, erkeği sarmalamaktır. Adı; “Embla”! Toprakla kardeş erkeğin yanında, suyla kardeş dişi sarmaşık. Sulak yerde kök salmış. Kökün ucu toprak zeminin altından erkeğe ulaşmış. Zemini deldiği ve yükselmeye başladığı yerden, en uç zirvesine kadar yeşil kaldı. Sarmaşığın kuru bir dalı yoktu. Yapraklarını dökmeyecek kadar canlıydı. Bu canlılığı, yeşilliği erkeğine aktarmak istedi. Erkeğin etrafında döndü, durdu. Ona dokundu. Erkeğin gövdesine kök saldı. Erkeğin özsuyu ile besledi kendini. Sulak yerden aldığı enerjiden fazlasını buldu bu özsuyunda. Sarmaşığın çiçekleri açtı! Çiçekler tohuma kaçtı! Tohumlar yeni ağaçlara ulaştı! Sarmaşık ısınmak için dolanır. Suyun soğukluğu ve toprağın sıcaklığı bu kavuşmayla birleşir.
İlk iki insan! İlki topraktan yükselmiş erkek. İkincisi erkeğin köklerinden çıkan, suyla beslenen dişi! Yeşile dolanmış erkek. Sağlam bir gövde ile yükselmiş dişi. Kök saldıkları alanı, ülkesi kabul etmişler. Ülkede ilke; en altta kalan kökten en üst dal yapraklarına canlı kalmakmış. Canlı kalan bilme gücüne kavuşur. Bilen görür. Ağacın gözleri olduğuna inanır. Duyar, her yerden gelen sesi. Sesin sahibi ilkesi olur. Sesin kendisi ile oyalanmadan sahibine gitmek ister. Yukarının aşağı, aşağının yukarı olduğunu ilk duyduğunda şaşırır. Kökler, sahibini görür! (Aslında sahibin görüntüsünü görür.)
Yeşil sarmaşık! Sıcacık. Yeşili, renklerin ortasındadır/zirvesindedir. Erkeğin gözünde huzur bırakır. Erkeğin gövdesindeki kurumuşluğu bu sıcaklıkla, bu yeşille örtecek! Eşini sarmalayacak olan dişi, hayat bulacak. Sarmaşık kördür, başlangıcında. Sarmalamadan göremez. Gözleri, erkeğinden alacaktır. Gözleri, yukarıdadır. Özel gözleri ile erkeğini görecektir. Daha önce hissettiği gövdeden, aldığı özsuyundan çok daha güzelini bulacaktır, gördüklerinde. Gözler konuşmaya böyle başlar.   
İki insan kavuşuyor. Kavuşma ile ateş sönüyor. Su, mutlak soğuktan kurtuluyor. Dişi sarmaşık, eşine sarılıyor. (Sağ eli, erinin kalbinin olduğu bölgeye dokunuyor. Gözlerinde inanılmaz büyük bir hasret ve aşk, güven ve huzur var. Sevinç içinde yüzü. Yeşilinde gümüş ışıltılı sanki simli, güneş vurdukça ışıldıyor denizdeki ışıltı var sanki. Sıvısı çok olan bir sarmaşık. Islak zaten ama doygun bir ıslaklık. Dokunuşu erine haz veriyor. Islaklık eşini neredeyse tahrik ediyor. İkisi de arzuluyorlar birbirlerini bu yüzden. Sarmaşık bir huri gibi erine hasretle bakıp kalmış, arzu dolu. Eri ise eşinin sevgi ve arzusuna tebessümle ve mutlulukla bakarak karşılık veriyor. Huri kızı ademini içine almış. Ona dokunmanın mutluluğunu yaşıyor. Kalu beladaki gibi eşi içinde huri kızının. Huri kızın güzelliği yanında kendini sönük buldu, er kişi. Bu yüzden kibirlenmedi. Bakışlarında üzüntü yok. Sarmalandığı için mutlu ve dingin. Kuşatıldığı için sevinç içinde. Artık kaygı yok. Erkek, sevmeyi öğrenemeden sevilmiş buldu kendisini. Seveni buldu. Örtüsünü çok sevdi.  Erkek nasıl bir yüzle baktı, bir bilsen? Erkek kendini beğenmedi. Eziyetli yok. Sıcak ve açıktı o bakireye. Ellerini ona verdi. Duygusaldı hiç üzmedi. Elleri yuvarlak yuvarlak tuttu onu. Dudakları çok güzeldi, elleri çok şahane. Heybetli yüzü ve her yanı. Duruşu şahane. Eller ne güzel eller var. Dudaklarla birleştiğinde. Elleriyle birleşti yüzü. Sıcacık eller. Gözler sıcak. Melek yüzü var, öylesi. Göbekler bile aynı delik. Dudaklar bile aynı sade çekimden gelenler. Sevdi sıcacık. Gözler konuştu. Dudaklar böyle birleşir. Er kişi üzmez, üzülmez. Sevildiğini bilen sever. Sarmalayan ile kuşatılan er kişi olur. İkisi bulduklarını ummuşlardı.)
İki ağacın kök salacağı ve hep hayat bulacağı bir mekan yaratılır. “Asgard” yaratılır. Yüceltilmesi takdir edilmişlerin mekanı burasıdır. Tanrı sayılanların ulaşmaya yol buldukları yaşam alanları vardır. Cennet mekanı bahçelerle donatılmıştır. En ünlü sayılanı Valhalla! (Odin sahipliğinde olan mekan burasıdır.) Kötüler ve iyi sayılan tanrılar arasında yapılması beklenen Ragnarok savaşında Asgard, virane edilecektir. Mekanlar boşlukta yayılmıştır. İlkesi olan aradığı mekana ulaşır.
Dünya merkezinde; kökleri ile yerini sağlamlaştıran, yükseldikçe yükselecek, altında gölgelediklerine takdir edilen ömürlerini sunacak, dişil kader ağacı “Yggdrassil” bulunur. Türeyen insanlar hüküm altında olduklarını bilmezler. Kader ağacında yüceltilmişlerin meclisi bulunur. Aldıkları karar ile dünya sarsılır.
Kader ağacının kökleri üç farklı mekana uzanır: Cehennem derinliklerine, buz devleri diyarına, insan dünyasına. Cehennem derinliklerinde bulunan “Hel”, altdünya sayılan cehennemin karanlığına ve erimiş Niflheim’in sıcaklığına hükmeder. Hel, vücudunda maviyi ve siyahı taşır. Hel, ölüm tanrıçasıdır. Hizmetinde gecikme/yavaşlık bulunur. Üzüntü, açlık ve aç kalma korkusunu yaşatır. Hel, Loki adındaki bir devin çirkin kızıdır.
Mutluluk kader ağacına bağlanır. Mutlu yüzlerin kaynağı kader ağacından çekilmiş umut dolu düşlerdir. İyi insanlar gülen yüzleri ile adanmalıdır. Mutlu bir dünya, kaderden çekilir. Tanrı denilen yüceler, insana hak ettiğini verir. Mutluluğu hak etmelidir.
Tanrı sayılanlar, ölümlülerden seçilir. Diri tutulan, “Idunn” emanetindeki hayat ağacının elmalarına muhtaçtır. Özsuyu özel olan bir elma ile beslenirler. “Ragnarok” denilen büyük savaş zamanına kadar yaşamayı dilerler. Idunn, “gençleştiren kişi”, yukarıya alınanları genç tutacak elmaların koruyucusu. Fırtına devi onu kaçıracaktır. Kurtulana kadar diri tutulanlar bitkin düşerler, yaşlandıklarını ve ölüme yaklaştıklarını görürler. (Bu bir imtihandır. Yüceldiği halde umudunu kaybetmek olur mu?) Esaretteki Idunn, “Loki” adında bir dev tarafından kurtarılır. (İronik! Zira Loki, son nefesinde cehennemine kavuşacaktır.) Idunn, gençlik tanrısıdır. Elindeki hazineyi hak etmeyenle paylaşmaz.

Tanrı sayılanlardan iki grup oluşur:
Æsir(Odin, Thor ve Tyr)
Vanir(Njord, Frey ve Freya)
Okunuşları:
Eyzir (Odin, Zor ve Tiır)
Veynir (Nort, Fri, Fria)
Æsir üçlüsü! Odin, maji ustasıdır. Büyücü olduğu zannedilir. Üçlerin lideridir. Kahramanları o belirler. Thor, hava hakimidir. Elinde çekici olduğu varsayılır. Barışı hakim kılmak için ilk iki isim birleşir. Tyr, savaş tanrısıdır, gölgede kalır. (Duman içinde kendini saklar.)
Vanir üçlüsü! Toprak ve denizin hakimi sayılır. Üretkendirler. Ürünleri devşirirler. Verimlidirler. Verimi arttırırlar. Zengindirler. Zenginliği ellerinde tutarlar.  
Savaşmayı unuttukları dönemde uzun ve yaşanan barış hakimdir. İki taraf birbirine yardım eder, önceki savaşları ve sonraki savaşları unutarak. Hiç kimse hangi tarafın iyi, hangi tarafın kötü olduğunu, barış zamanında bilemez. Her iki taraf iyi görünür.
Mihenk taşı, zamanda bir noktaya düşer. (Odin’in doğum günü) Öncesine ve sonrasına bir ok atar. Okun düştüğü zamanda büyük savaş yaşanacaktır. Geçmişte ve gelecekte, birbirine paralel iki büyük savaş olması kadere bağlanır. İki nokta arasına serpiştirilmiş orta ve küçük savaşlar, barış döneminin kıymetini arttırır. Savaş olmadan insanların gerçek yüzlerini göremezsiniz. 10331 yıllık ileri, geri oynama. Uzak geçmiş ve uzak gelecek. Ortasında güvenli nokta. Her yedi kuşakta bir, uzak geçmiş ve uzak gelecek kayar. Yaşandığı zannedilen büyük savaşın, geçmişte yenilenerek değiştini görürsün. Hangi tarafın kazandığı, tarih kayıtlarını tutanlar bilemez. Geçmiş, geleceğe ulaşıncaya kadar kayıtlar oynar. Ok saplandığı yerden çıkartılamaz. Okun düşdüğü yer değişmez! Odin gücünü burada kullanır. Adaletten şaşmadan önlemini alır. Bilmeyenlerin gözünde sihir görünen hareketleri ile ateşi dindirecektir. (Savaş tanrısı ve Bolluk tanrısının gökyüzünde olduğunu unuttunuz mu? Bu iki tanrı bir araya gelince, dünya korunma ihtiyacı hisseder.) Gözlerini yukarıya alanlar yüceltilmişler, yaşanması muhtemel büyük savaşın tarihini, zamanını, yerini… noktasına kadar bilirler. Odin bazen bildiği halde yenilgiye izin verir. Safların arasına sıkışmış ve içinde inanç olmayanlar böyle ayıklanır. Üstünlük mücadelesinde saflar sıkılaştırılır. Kayıplar yaşanır. Kaybedilenin yerini bilinmeyen yeniler alır.
Majist (Büyücü zannedilen) Odin! Adildir. Asla kötülük amaçlı davranmaz. Ayna olur! Kötülüğü dışına taşmış olanı vurur. Gelecekte bir gün öldürüleceğini bildiği halde vazgeçmez. Thor, ayakları yerden kesilmiş halde uçar! Horn sahibi. Havai! Kaybetme ihtimalini unutarak kibirlenir. Kibir kaybettirir. Kendi safında yer alan Odin’le çelişki içine girer. Odin aldığı kararda ısrar eder. Thor, meydana çıkmak ister. Görünür olan hedef!  
İki tanrının mücadelesi olurken savaş ve bolluk üstünlük kurar. Dengeyi böyle altüst ederler. İyi ve iyi görünen kendi içinde parçalanırsa kafalar çok karışacaktır. Uzaktan seyreden insanlar, yüceltilmişlerin mücadelesinde hangi tarafın insanı olacaklarına karar verecekler.  Hatalı kararın bedelini biliyorlar! Savaşları yöneten Tyr ve bollukların sahibi Vanir grubu! Bolluk içindeyken savaşırlar! Odin haklı çıkar. “Yenilmemiş bir ordu, ‘Mutlak Zafer’i asla kazanamaz!” diye seslendiğinde, kendi saflarındaki insanlar, içlerinden atamadıkları “kaybetme korkusu”nu öldürürler. Korkmaktan korkan bir ordu, tadını bildikleri yenilgiyi arkalarında bırakır. Ama Odin, kendi safını sıklaştırmak için hakimiyetin Vanir üçlüsüne geçmesine izin vermiştir. Vanir taraftarları bunu bilmez mi? Yüceltilmişlerin beri tarafı, kaybedeceklerini bildikleri halde hakimiyeti kullanır. Eziyet dönemi. Yanlış tarafı seçenlerin ezilme zamanı. Doğru tarafı seçenlerin sınanma zamanı.
Æsir grubu, karşısında bir dişi bulur. Karşı gruptan sayılan “Gullveig”, altın tozuna bulanmıştır. Altının kokusu ile sarhoş olmuştur. Zenginlik ve bolluk içinde yaşayanlar, fakirleri ve yokluğu anlayamazlar. Altın sarhoşu, hakimiyeti ellerinde tutan (Vanir grubunda) bulunan gözü açıklara atıfla yalvarır. Yaklaşan büyük savaşı engellemek için ricada bulunur. Odin, verilen süre dolduğunda bolluk yaşayanların yoklukla tanışacağını müjdeler. Savaş yaşanacaktır. Ok düştüğü yerden, ancak savaşın başladığı gün çıkar. Zaten ok, savaşın başlaması gereken güne düşmüştür.