Wazarken (savaşı yazarken) incindim. Değiştim. İndim. Ezildim. Sersenişte kaldım. Serseri gibi serzeniş ettim. Haddimi aştım arada. Başımı toprağa gömdüm. Düşünmeden yazdığımda akan su, düşünmeye kalktığımda durgunlaştı. Berraklaştı. Suda dağılan toprağın dumanı suyun altında gizlenen inciyi benden sakladı. Elimi uzattım. Suya daldım. Elimi takip etti kolum. Koluma bağlıydı omzum. Sonra başım girdi suya. Saçıma kadar ıslandım. İnciyi elime aldım. Birisi onu benden önce kabuğundan çıkarmıştı. Kocamandı. Parlaklığında renk vardı. Renkler ayrışmıştı. Artık beyazın parlaklığı değil renklerin cümbüşü vardı. Ona baktım. Baktım. Baktım. Sudan çıkmayı unutmuşum. Sahile doluşanları gösterdiler. QalKüreler. Kaf dağına alınmış savaşçı dişiler. Onların bal şerbeti sunduğu German savaşçıları. WalHalla yukarıda. Işıldıyor. Savaşın bitmesi ile artı kırmızı rengini attı üzerinden. Ara dönem için kırmızının bir alt tonu olan pembeyi aldı üzerine bir tül perde gibi. Yeşil yeşil parladı ağaçlardan gelenler. Uçanlar. Pelerinliler. Cadılar gencecik olmuş. Süpürgeleri gerçek. Gerçekten uçutüyor (tüy gibi uçabiliyor) o süpürgeler. Göl kıyısında beni izliyorlar. Baykal gölündeymişim. İnciler sahillere serpiştirilmiş. Bolluğu ile ışıldıyorlar. Her biri kendi renginde. Özel üretim incileri süpürgesi ile uçan 12 yaşında bir cadı kız havada asılı kalarak ve suya kolunu daldırarak alıyor. Alıp çektiğinde hoş bir kahkaha geliyor kulağıma. Savaşın bittiğini görüyorum. Barışın kokusu yayılıyor. İklimler bile sert değil. Ne polaris kışı insan donduruyor ne de Sahra yazı insan kavuruyor. Sözümüzü tuttuk. Allah a bir söz vermiştik. Yardım sözü. Biz O na yardım ettik. O izin verdi de ettik. Kibirle yürümekten bizi alıkoydu sınamalarıyla. Biraz da büyüdük. O nun bize baktığı gibi kendimize bakmayı istedik. Cadı kız hala önümde duruyor. Gözümün içine bakıyor. Bana dede dedi. Dide dedim ona. Sevindi. Süpürgesi ile onu bekleyen yaşıtlarına süzüldü. Masal değilmiş. Gerçekten varlar. Süpürge sadece bir ifade. (Süpürge kullanımı somut dünyada yok. Yerine çocuklar uçan ginger la oyunlarındalar. Süpürge teknik yönüyle yapılabilir. Ama kullanımı tehlikeli. Çocuklara uçarken zarar verebilir. Kazalar olabilir. Kemik kırıkları olabilir. Çocukların canı yanabilir. Oyun oynamaktan korkmamaları isteniyor. Bu nedenle güvenli gingerla uçuluyor. Süpürge nostaljisi yapılıyor.) Küçük cadıların yuvası Tanrı Dağları imiş. Anne babaları oradan gelmiş bu gölün kıyısına. Sonra içlerinden bazıları üniformayı giymiş. Kırmızıya boyanmışlar Allah için. Biz bilmeden savaşmışız. Ama onlar bilerek savaşmış. Onlara bilerek savaşmayı ise biz hediye etmişiz yine bilmeden. Düşündün mü sen hiç bunları?
(Süpürge adını almış özel taşıyıcı araç doğal görünümlü. Tahta görüntüsü veren ve nano robotların kenetlenmesi ile oluşmuş ana çıta yerçekimini umursamıyor. Dünyayı hiçe sayan kendi dünyası var bu çıtanın. Çıtanın sonundaki püsküller ışıl ışıl. Buradan enerji alıyor. Enerji veriyor. Hareketi sağlıyor. Manevra yapıyor. Bir de süpürgenin elle tutulan ön tarafı var. Sahibi dışında kimse onu tutamıyor. Çok doğal bir araç. Gerçekten üzerine aldığı sahibini dilediği yere ulaştırıyor. Düşünmesi yeterli o küçük cadının. Bu araç 12 yaşındaki kızların çok hoşuna gidiyor. Savaşa hiç katılmadıkları için bilmiyorlar ne olduğunu. Biliyorlar da bilmiyormuş gibi gülüşüyorlar. Onlar cadı. Yakılası değil suyla ıslatılası çocuklar. Şaka yapasım geldi onlara. Saçlarını ıslatmak istiyorum. Bir kova su ile peşlerinden uçuyorum. Benim de süpürgem var. Emanet veren ise benim eşim olmuş. Elimden tutmuş. Onu hissediyor gönlüm içinde. Gönlüm sonra buharlaşıyor sevdiğimin hayali ile. Ne sevdiğim kalıyor ne hayali. Ne de gönlümün sınırları. Yok oluyorlar yukarı doğru yaklaştıkça. Anla. Anda. Onda. Düşünmeden geçen zaman yok.
Enfal Süreci… yaşandı!
Bildiklerim değişiyor. Yarın öyle esnek ki şaşırıyorum. Korkuyorum, biliyor musun? Kaybetmekten korkuyorum! İçimde endişe var. Ağlayamıyorum. Gönlüm kaskatı şimdi. Onu yumuşatamıyorum. Kararıyor. İçindeki siyah noktaların sayısı artıyor. İstemiyorum böyle olmayı. Bir kaybeden olmak istemiyorum. Bana yardım etmek için çabalayan Allah’ı bile hissedemiyor bu gönül. Nasıl bir gönül? Üzüyor yakınındakini. İstemiyor uzaktakini. Çok zor geliyor bana. Kaygı içindeyim. Başım yere bakıyor. İmanımı hissetmiyorum. İman ettiğime emin olamıyorum. İçim sızlıyor. Kavrayamıyorum. Yazdıklarım doğru mu? Karmakarışık oluyor. Yardım.